Korunamama örneği: Grünes Gewölbe Müzesi

DRESDEN, İkinci Dünya Savaşı’nda programlı olarak bombalanan bir şehirdir. Japonya Hiroşima ve Nagazaki’de atom bombası yediği için insanlığın zihninde daha derin bir yara uyandırdı.

Haberin Devamı

Ne var ki bir zamanlar Saksonya Elektörlüğü’nün ve Polonya tacını giyen kuvvetli III. Augustus’un zamanında şehir barok kültürün en iyi eserleriyle, başta sarayın kendisi olmak üzere Dresden ve Saksonya’da pek yeri olmayan Polonya Kralı sıfatıyla inşa ettirdiği Katolik kilisesiyle, operasıyla, kraliyet koleksiyonlarıyla meşhurdu. Böyle bir müzenin İkinci Cihan Harbi sonrası iyi korunamadığı açık. Bununla beraber doğrusu halen Almanya’nın önemli abidelerindendi. Şehirdeki bombardımana rağmen önemli kesimleriyle yeniden inşa edildi denebilir.

Korunamama örneği: Grünes Gewölbe Müzesi

TÜRKİYE’YE ÖRNEK OLMALI

Avrupa’nın en eski ve büyük hazinelerine ev sahipliği yapan, hırsızların girdiği Grünes Gewölbe Müzesi iyi korunamamanın örneği sayılıyor. Çalınanlar sadece özellikleri ve envanter kayıtları kesin olanlar değil, galiba bir hayli de mücevher ve müstakil kıymetli parça cabası. Bu, Türkiye müzelerine örnek olmalı. Dünyada soyulamayacak müze ve galeri yoktur demeye kalmadı bu sefer de Doğu Berlin’deki Stasi (devlet güvenlik polisi) eski merkezine ve yeni Stasi Müzesi’ne girdiler. Çalınan madalya ve mücevherler Sovyetler’le olan ilişkilere ve Demokratik Almanya’ya ait. Müdürün ifadesinde zarar olarak verilen kıymet miktarı (7-8 bin Euro) biraz ayıp örtme gibi görünüyor. Bu müzeye de bodrum pencerelerinden sızmışlar. Alman müzelerinin bu hali herkese örnek teşkil etmeli, aynı zamanda da Batı dünyasındaki müzelerin yağmalanan Bağdat veya Kahire için “Zaten oralarda bu eserler korunamaz” yavesinin geçersizliğini göstermektedir.

Haberin Devamı

Şunu belirtmek lazım: Baden Müzesi’nde açılan İkinci Viyana Kuşatması yıllarına ait ganimet sergisine istenen eserler için yeterli sigorta güvencesi verilmediği için mezkûr müze tarafından Topkapı Sarayı Müzesi bu sergiye katılmaktan imtina etti. Arkadaşlar isabet etmişler.

SAİD HALİM PAŞA

5 ARALIK 1921 günü son devir Osmanlı siyasi hayatının en kültürlü Batı’yı ve Doğu’yu tanıyan, beş dilde okuyup yazan mensuplarından Said Halim Paşa, Malta sürgününden sonra adeta zaruri olarak ikamet ettiği Roma’daki evinin önünde Arşavir Şıracıyan adlı bir Ermeni terörist tarafından öldürüldü. Burada Paşa’nın 1915 yılında hükümette Hariciye Nazırı olmanın ötesinde hiçbir ilgisi yoktur. Birinci Dünya Savaşı’na girişimize neden olan, Rusya limanlarının, Alman komutanı yönetiminde satın alınmış zırhlılar tarafından bombalanması vakasında o anda sadrazam olan Said Halim Paşa’nın hiçbir dahli yoktu. Sadrazamlığı 1913’te Mahmud Şevket Paşa’nın suikastla öldürülmesiyle başladı. Edirne’nin geri alınmasında ve adalar meselesinde bir nebze kazanç gösterildiyse bu onun hukuki faaliyetleri sayesindedir.

Haberin Devamı

TEVKİF EDİLDİ, YARGILANDI

Almanya ile ittifak anlaşması bugün de Yeniköy’de olan ve aynı adla anılan konağında oldu. Ne var ki Mısır hanedanının birçok Hidiv hanedanı üyesi gibi bilgili ve dünyaya hâkim bu üyesinin İttihat Terakki’nin önde gelen triumvirası (üçler erki) tarafından hep ikinci plana itildiği gerçektir. Paşa Mütareke döneminde Ermeni meselesinden dolayı tevkif edildi, yargılandı. Bu meseleye karıştığına dair kesin deliller olmamasına rağmen bütün İttihat Terakki hükümet üyeleri gibi sürülmüştür. Oysa 1917’de sadareti bırakması Talat Paşa’yla arasındaki gerilim ve çekişme yüzündendir.

İSLAMCI ANLAYIŞI

Paşa’nın kendi dönemindeki İslamcı anlayışı imparatorluğun bekası bakımından önemlidir, ancak Osmanlı İmparatorluğu parçalandıktan ve yeni Türkiye kendi Türk halkıyla baş başa kaldıktan sonra bu ideolojinin geçerliliğini kaybedeceği açıktır. Bunula birlikte Fransızca kaleme aldığı bu risalelerinde çağdaş Avrupa tarihinin ve politikasının olaylarına ve entrikalarına vâkıf olduğu ve sorunları iyi anladığı görülecektir. Hidiv hanedanın üyeleri gibi zengindi. Rüşvet irtişa, adam kayırmayla ilgisi pek görülmemiştir. İttihatçı partizanlıktan mümkün mertebe uzak kalmaya çalıştığı ve bunu önlemeye çalıştığı bilinir. Saltanat makamına karşı bilhassa Talat ve Enver Paşa’da görülen lakaydi ve saygısızlık tabii ki onda yoktu.

Haberin Devamı

Bir Osmanlı münevveri ve veziri olarak hayatını tamamladı. Sakarya Savaşı’nın kazanıldığı 1921 Eylül’ünden sonraki dönemde Malta sürgünlerinin bırakılması ve ardından Roma’da katledilmesi, Batı’daki çevrelerde Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nı kazanacağının anlaşılması üzerine doğan panikle ilgilidir. Muhtemelen birtakım sorunlarda Said Halim Paşa’nın pasif ve önleyici tutumu bilinmektir. Ne var ki yeni Türkiye’nin de Said Halim Paşa’nın görüşleri ve politikasıyla pek alakası olmayacağı 1921 yılında ortaya çıkmıştı.

Korunamama örneği: Grünes Gewölbe Müzesi
- YAKIN zamanda çıkan, Fransızca orijinalinden çevrilen “Osmanlı İmparatorluğu ve Dünya Savaşı”, devrinin diğer şahsiyetleri ve devlet adamları arasında oldukça iyi derecede yetişmiş bir devlet adamı olan Said Halim Paşa’nın kaleminden Osmanlı İmparatorluğu’nun son birkaç senesini teferruatıyla anlatan mühim bir kaynak kitap. Osmanlı’nın savaşa girişinden itibaren dış siyaset, Hilafet, Düvel-i Muazzama’nın Yakındoğu’daki emelleri gibi konulara dair tüm kritik meselelerin Said Halim Paşa tarafından tafsilatıyla ele alındığı kitabın en önemli bölümlerinden biri devrin yükselen aktörlerinin başında gelen Mustafa Kemal Paşa hakkında yazılanlardır.

Haberin Devamı

KANAL PROJESİ... O SÖZLERE İTİRAZ ETMİYORUM

BUNDAN iki yıl önce İstanbul Boğazı’nın artan trafiği ve doğrudan gemilerin yaratacağı problemlerden söz etmiştim. Karşı çıkanlar oldu. İleri sürdüğüm tehlikeye cevap veren yoktu. Derken bu gemilerden biri tamamıyla personelinin lakaytlığı ve beceriksizliği yüzünden kontrolden çıktı, kıyıya çarptı ve tarihi yalıların en önemlisini yok etti.

Korunamama örneği: Grünes Gewölbe Müzesi

Boğazın trafiği artıyor. Beynelmilel gemi trafiği ise hem gövde olarak hem de tonaj itibariyle daha beter. Kılavuz kaptan ya alıyorlar ya almıyorlar, gemi personelinin dünya suyollarından geçenler içinde en iyileri olduğu şüphe götürür. Bu nedenle “çılgın proje” denen İstanbul Boğazı projesi üzerinde biraz daha tartışmak gerektiğini söyledim. Bugün de söylerim. Daha ikinci gün karşı çıkan jeolog ve mühendislerin arasında bir tek Celal Şengör’ün meseleye ilgi duyan rapor verdiğini gördüm. Yanında tanınan ve dürüstlüğünden şüphe edilmeyen İngiliz hocası da (Roger Smith) vardı.

Haberin Devamı

İtiraz edenlerin sebepleri bir açık raporla ortaya konmuş değil. Bizler nedense kamuoyuna ayrıntılı rapor vermeyi sevmiyoruz. Mesela pekinlikli raporlar istenen arkeoloji alanında da böyle, Göbeklitepe’nin raporlarını kazıyı yapanların arkeolojik yapıyı ve malzemeye, etraftaki fauna ve flora yani bitki ve hayvan örtüsü araştırmasını yapıp eklemesi gerektiği halde yapmamalarına değinen yok. Fakat çoktan Göbeklitepe için efsaneler yazıldı. Bugün etraflı yeni buluntular çıkıyor. Muamma büyüyor. Ezbere yorum ve yaftalar turizme yarayabilir. Ama Anadolu tarihine bir Çatalhöyük kazısının, bir Acemhöyük, daha geç devir Karatepe veya eski Nusaybin’deki Girnavas kazılarının getirdiği bilgileri veremez. Hacılar ve Alacahöyük gibi bir değerlendirme yapmaya müsait değildir. Bu münakaşayı devam ettirmenin gereği yok.

Gayet süfli bir tavırla karşılaştığımı söylemeliyim. Bazı çevreler benim iki yıl evvelki konuşmamı şimdi belediye reisine karşı kullanıyorlar. Ben belediye reisinin söylediklerinde itiraz edilecek çok nokta bulamıyorum. Birkaç aydır makamında oturan bir seçilmiş yöneticinin benim eski demecimle ne alakası olabilir? Zaten Kanal Projesi’nin maliyeti ve nasıl karşılanacağı da henüz açıklanmış değil.

Yazarın Tüm Yazıları