Paylaş
Basın, Moskova Patrikliği’yle Fener Ekümenik Patrikliği arasındaki kavgayı ‘Kilisede kavga’ başlığıyla verdi. Kiliseler kavgası gerçi bizi ilgilendirmez; lakin Roma Ortodoks Kilisesi ülkemizde yaşayan ve Yunanistan’da halen pasaportumuzu taşıyan Helen asıllı Rum vatandaşlarımızın ve yurtdışında da aynı dine ve kiliseye bağlı Türk soydaşlarımızın (Gagavuzların sayıları yüz binleri geçer) dolayısıyla bizi ilgilendirmenin ötesinde yoğun olarak meşgul etmelidir.
EŞİTLERİN BİRİNCİSİ
Ruslar ve Ukraynalılar daha Kiev’in Rus başkenti olduğu dönemden itibaren yani 10. miladi asırdan beri Konstantinopol Patrikliği’nin ve Doğu Kilisesi’nin etkisiyle Hıristiyan oldu. Önce Kiev’de sonra Moskova’da ortaya çıkan ve kuzey Slav dünyasının ruhani liderliğini yapan ruhaniye başepiskopos unvanı verildi. İstanbul fethedildikten sonra Rusya hükümdarları kendilerini çar, başpiskoposu da patrik ilan etmek için uğraştılar. Bu otosefal yani özerk patriklik o tarihte henüz Fener’de değil, Fatih Çarşambası’nda olan Rum patriği tarafından da tasdik edildi. Çok eskiden beri özerk olan Kıbrıs Başepiskoposu İskenderiye, Kudüs ve Antakya patriklerine bir dördüncüsü daha ilave edilmişti. İstanbul hepsinin arasında ‘Primus inter pares’ (eşitler arasında birinci) olarak yerini aldı. Bu ekümenik konumunu da bütün kiliseler tanımıştır.
20 MİLYONLUK KİTLE
Ortodoksların çatışma içinde olduğu 11. asırdan beri Roma Katolik Kilisesi’dir. 20. yüzyılda iki taraf birleşmemekle birlikte birbirlerini tanıyorlar. 19. asırda Sırbistan-Romanya, sonra Atina Başepiskoposluğu ve nihayet Bulgaristan Eksarhiası da böyle özerklikler elde ettiler. Amerikalar ve Avustralya’daki Ortodokslar ise başepiskoposluk olarak Fener’e bağlıdır. Patrik Bartholomeos cenapları Rusya’daki Moskova Patriği kadar olmasa da 20 milyon kadar bir kitleye ruhani liderlik yapıyor ve diğer kiliselerin de önünde yer alıyor. Moskova Patrikliği ile bir müddetten beri aralarının gerilimli olduğu bir sır değil. Kilisenin adıyla Konstantinopol’ün öncülüğünü, üstünlüğünü pek tahammülle karşılayamıyorlar. Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra önce Estonya Ortodoks Kilisesi İstanbul’a bağlandı. Bu bağlılığın kabul edilmesi Moskova’yla bir gerilim yarattı. Üstüne 45 milyonluk Ukrayna’da eski Moskova Patrik Vekili Filaret’in (Denysenko) patrik olarak ilan edilmesi ve Fener’e müracaatı gerilimi daha da arttırdı. Sorun o kadar kolay değil, Ukrayna’daki Rus asıllı ve bazı Ukraynalı kalabalık bir kitle Moskova’ya bağlıdır ve başlarında bir başepiskopos vardır. Kiev’deki “mağara manastırı” denen bölge dahil sayısı binleri bulan papazlıklar yani kiliseler başmetropolite bağlıdır. Patrik Filaret’in kontrol ettiği yerel kiliselerin sayısı ise 25 yıldır devamlı artış gösteriyor. Üçüncü bir Ukrayna kilisesi ve patriği vardı, başında Dimitri bulunuyordu. O galiba hemen hemen eridi.
ORTODOKS AFOROZ
Ukrayna’nın Fener’e bağlılık isteğine tedbirli bir ruhani olan Patrik Bartholomeos uzun zaman cevap vermedi. Nihayet dış dünyadaki Ortodoksların da talebi dolayısıyla Ukrayna’nın özerkliği tanındı. Bugün bunun kavgası sürüyor. Ukrayna Cumhurbaşkanı şehrin tarihi kilisesi olan Aziz Andreas’ı (Saint Andrew) doğrudan Fener’e hediye etti. Bu manidar bir imge, zira (Konstantiniye) İstanbul Patrikliği’ni ve Hıristiyanlığını kuran Aziz Andreas’tır. Rusya Kilisesi’ne bağlı olan cemaatin durumu tartışma konusu oluyor. Müttefik konumundaki Rusya devlet erkânı bu çatışmada tarafını açıkça belli etti. Moskova Patriği’nin aforoz mekanizmasına resmen itaat ettiklerini açıkladılar. Ortodoks Kilisesi’nin tarihinde adeta ilk defa bir aforoz söz konusu oluyor, Rusya Kilisesi kendi rahiplerinin bu kiliseleri ziyaretini ve ayine katılmalarını yasakladığı gibi ruhani kisvesi olmayan laik dindarların da İstanbul’daki kiliselerin ziyaretini ve ayine katılmalarını yasakladı.
TÜRKİYE’NİN KURUMU
Bu gelişmeler daha da karmaşık bir şekilde devam edecek gibi görünüyor. Kilisenin sorunlarını ve tarihini iyi bilmeyen bizim idari makamlar bu çatışma durumunda nasıl vaziyet alacaklarını bilemeyebilirler. Şahsen Heybeliada Ruhban Okulu’nun kapatılması ve açılması konusunda kesin bir politika takip edilmemesi buna bir örnek. Kuşkusuz Fener Rum Ortodoks Patrikliği’nin unvanı ekümeniktir. Lakin tanısak da tanımasak da bu Türkiye’nin bir kurumudur. Beynelmilel alanda Rum Ortodoks Kilisesi’ne yani Fener Patrikhanesi diye zikrettiğimiz camiayı sahiplenmek bize imparatorluktan beri kalan bir gelenektir. Kanunlar ve beynelmilel anlaşmalar da bu yöndedir.
ARA GÜLER
ONUN fotoğrafladığı dönemlerde büyüdüm. Çocukluğuma ve ilk gençliğime rastladığı için de olabilir, o İstanbul’un beni çok etkilediği açıktır. Bitmeyen bir enerjiyle sokak sokak gezmişimdir. İstanbul’un bir rehberi yoktu. Blue Guide gibi rehberlerle geziyordum. Türkiye’nin ve İstanbul’un geçirdiği o hızlı değişimi dönemi herkesin hafızasında yanıltıcı ve silik görüntülerle kaldı. Eğer 1940’lardan beri Ara Güler’in fotoğrafları olmasa bu ilginç dönemin İstanbul ve Anadolu tarihi önümüze gelemezdi.
Ana tarafından Osmanlı bürokrasisine girmiş bir Ermeni ailedendi, babası tüccardı. Herhalde iki tarafın da istemeyeceği bir iş yaptı. Elinde fotoğraf makinesiyle asi bir genç olarak zamanı ustaca zapt etti. O zapt ettikleri o zaman hiç kimsenin ilgisini çekmemişti. Tanıdığımız fotoğrafçı ustaların bazıları o dönemde henüz çocuktu, bazıları da öyle şeyleri görüntülemeyi zül addetmiş olmalı. Bugün ona müteşekkiriz. Ömrünün son yıllarında daha yakın dost olduk. Vücudundaki dermansızlık zihni ve sohbeti için söz konusu değildi. Hep özlenecek Ara Güler’dir o.
Paylaş