Paylaş
ÖNÜMÜZDEKİ hafta cuma günü Kûtu’l-Amâre Zaferi’nin 100’üncü yılını kutlayacağız. Çanakkale Savaşı bir milletler savaşıydı, henüz Cihan Savaşı’na girmeyen Yunanistan bile Britanya tarafında bazı kuvvetleriyle yer almıştı. Irak mıntıkasındaki ordunun komutanı Goltz Paşa, emrindeki Türk subay ve komutanlarla geçinemiyordu. Hatta Batı literatüründe kendisinin subaylar tarafından zehirlendiği bile iddia edilir.
KURMAY EĞİTİMİ GÖRMEMİŞTİ
Colmar von der Goltz, Osmanlı ordusunda uzun yıllar danışman olarak hizmet verdi, dil öğrendi; bilgisi çok takdir edilirdi. Almanya ile silah ticaretinde önemli rol oynadı, dahili politikaya da karışmaktan geri kalmadı. Kûtu’l-Amâre Savaşı sırasında komutan konumunda olan Albay Nurettin (sonra Sakallı Nurettin Paşa) kurmay eğitimi görmemişti. Fakat çok bilgili; tarih, coğrafya ve yabancı diller bilgisi yüklü bir zabitti. Siyasi tavırları sonraları İstiklal Savaşı’nda Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) ve İsmet Paşa tarafından her zaman onaylanmış değildir.
HAREKÂT PLANI KİMİN?
Lakin askerlik bilgisi ve direnci İstiklal Harbi’nin başkomutanı nezdinde onu vazgeçilmez kılmıştır. Komutan yardımcısıysa bir erkân-ı harb miralayı yani kurmay albay olan Halil’di. Enver Paşa’nın küçük amcasıydı. Şu kadarını söylemek gerekir; iki komutan iyi geçinirdi ve Goltz Paşa, Halil’i Nurettin’e karşı kışkırtmakla beraber kendisine çok kulak asılmamıştır. Goltz Paşa’nın Bağdat’ta tifüsten ölümünden sonra (mezarı Tarabya’daki Alman yazlık elçiliğinin bahçesindedir) genel komutanlık da General Falkenhayn’a verildi ve ip koptu. Albay Nurettin’in tepkisi üzerine başkomutan vekili Enver Paşa, Nurettin Bey’i komutanlıktan aldı. Kûtu’l-Amâre Savaşı’nın son bir haftasında komutan vekili olan amcası Halil’i, mevki komutanı tayin etti. Harekâtın ana planının Albay Nurettin Bey tarafından geliştirildiğini bilmek gerekir. Selmânıpâk Muharebesi’nden sonra İngilizler Dicle Nehri’nin sol kıyısında yer alan Kut Kalesi’nde üslendiler.
KUT AHALİSİ 5’İNCİ KOLDU
Israrla belirtmek gerekir; Osmanlı İmparatorluğu’ndaki bütün Araplar Lawrence’a katılan Şerif Hüseyin’in aşireti gibi değildir. Kut ahalisi, Britanyalıları hiç sevmedi ve dışarıdaki inatçı kuşatmayı sürdüren ordumuzun 5’inci kolu gibi hareket etti. Kûtu’l-Amâre Savaşı ve zaferi ilginç bir tesadüf gibi görünür ama daha çok askeri stratejik bir zorunluluk olarak insanlık tarihinin en mühim noktalarından birinde meydana geldi.
CENTİLMENCE DAVRANILDI
1915 yılı Aralık ayı başlarında İngiliz General Townshend Kut Kalesi içindedir. İaşe bakımından kıtlığı vardır. Silah, asker sayısı ve sıhhiye hizmetleri açısından kuşatmacı Türk ordusuna karşı üstün durumdadır. Umumi durum kuşatmacıların direnci ve komutanların inadıyla Britanya’nın aleyhindedir. Bir yarma harekâtının başarıya ulaşma ihtimali vardır. 29 Nisan’da Britanya kuvvetleri teslim oldu. Halil Paşa teslim olan komutanlara karşı centilmence davrandı. Hatta harp esirlerinin uzun mesafeyi kuzeye doğru yürümesinin kırıcı olacağını düşündüğünden şayet yakındaki Britanya üsleri yakıt verirlerse onları nehir gemileriyle taşımayı teklif etti. Bu teklifi geri çeviren Britanya kuvvetleri zahmetli uzun bir yürüyüşle tutsaklık geçirecekleri mevkiye ulaştılar.
BRİTANYA’NIN HAYAL KIRIKLIĞI
Kûtu’l-Amâre Zaferi Britanya kamuoyunda hiddetli bir tepki yarattı. İngiltere iki asır boyunca Napolyon savaşları dahil hiçbir yerde I. Cihan Harbi’ndeki kadar uzun ve kırıcı savaşlardan geçmemiştir. Çarpıştığı temel düşman kuvveti Türk İmparatorluğu’nun ordularıdır. Bunun Britanya yönetici çevrelerinde yarattığı hiddet Mondros Mütarekesi’nde ve müteakiben görülecektir. 1916 yılının Nisan sonunda ise Britanya halkı ve politikacıları orduya karşı hayal kırıklığına uğramış, küçümseyici bir tenkit havası esmişti.
23 NİSAN 1920 VE ALTERNATİF TARİH ÇALIŞMALARI ÜZERİNE
Bazı muhafazakâr çevreler son dönemde Kut Zaferi’nin anmasını, TBMM’nin açılışı yıldönümüne karşı öne çıkarıyor. Bu iki tarihi olay birbirine rakip olabilir mi? Ortaylı anlatıyor.
23 NİSAN 1920 ila 29 Nisan Kûtu’l-Amâre zaferini bir satranç tahtasının piyonları gibi düzenlemek ne tarih ilmine ne geçmişi betimlemeye yarayan oldukça sağlıksız bir yaklaşım. 29 Nisan 1916 bir imparatorluğun genç komutanlarının Britanya ordusuna itibar kaybettiren bir zafer kazanmasıdır. 23 Nisan 1920 ise Mütareke’den sonra merkezi devletler içinde en çok haksızlığa uğrayan, Britanya’nın çok ağır bir bedel ödetmek istediği bir memleketin askerlerinin ve politikacıların Ankara’da bir direniş örgütlemesidir. İlk defa bir Meclis hâkimiyeti söz konusudur ve ilk defa Türk adı devlet hayatında bin seneden sonra kullanılmaktadır. Muhafazakâr olmak tarihi verileri yorumlarken maskaralık yapmak değildir; ciddi bir yöntem ve dürüstlükle de muhafazakâr tarih yapılabilir. Bu sene 23 Nisan’ı kutladık ve tabii ki 2020’de 100’üncü yılı olacak. Şimdiden hazırlanmalı. 29 Nisan 2016 da bu önemli zaferin 100’üncü yılıdır; onu da kutluyoruz ve kutlayacağız.
İLBER HOCA ÖNERİYOR
I. Cihan Harbi’ndeki komutanların hatıraları o günleri anlamak için okunmalı. Ali İhsan Sabis, Fahrettin Türkgeldi, Kazım Karabekir ve Kûtu’l-Amâre’de 13 bin askeri esir alan Halil (Kut) Paşa’nın hatıraları tavsiye edilir. Tüm cephelere dair askeri arşivlerden hazırlanan önemli bir eser de Edward J. Erickson’un ‘I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’ kitabıdır.
Paylaş