Paylaş
Pazartesİ İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Yenikapı’daki Kadir Topbaş Salonu’nda İstanbul muhtarlarıyla bir toplantı yaptı. Bendenizi de davet ettiler. Doğrusu manzara muhteşemdi. Anadolu ve Rumeli yakasındaki İstanbul mahalle muhtarlarının dokuz yüz kadarı oradaydı.
GELENEK DEVAM EDİYOR
İstanbul Türkiye’dir, hatta Balkanlar ve Ortadoğu’dur. Muhtarlar her partinin seçilmişleriydi. Bir nokta hemen fark ediliyor; muhtarlık seçimlerinin milletvekili ve hatta belediye seçimleriyle bile paralelliği yok. Anlaşılan o ki II. Mahmud Han’ın fermanından (1829) günümüze kadar geçen 193 yıl içinde muhtar ve mahalle, Türk şehrinde henüz kuvvetle yaşıyor, seçimle gelen muhtarları herkes tanıyor, merkez semtlerde nüfus arttıkça ve şehir hizmetleri düzenli olarak geldikçe muhtar arka planda kalmış görünse bile hiç olmadık yerde karşınıza çıkıyor.
Türk toplumunun en aydın kadınları ve Çatalca’nın Binkılıç köyündeki muhtar Nazan Kurtan Hanım gibi bizzat ziraatla uğraşan en yaratıcı muhtarlar var. Anadolu ve Rumeli yakasının Muhtarlar Federasyonu başkanları şaka değil tarihçi. Benim gibi 19. yüzyılda mahalle idarelerini tetkikle akademi hayatına giren birini bile hayrete düşürecek bilgileri var. Genç muhtarlardan Erhan Gümüş, “Muhtarın Not Defterinden” başlıklı 20 yıllık deneyimlerini kaydettiği bir kitap yayımlamış; bütün idarecilerin okuması gereken bir metin.
ÖNEMLİ BİR GİRİŞİM
Muhtarlık seçimi Türk demokrasinin neşv ü nema halindeki en kuvvetli yanı. Gelecekte partilerin hayatında çarşaf milletvekili adayı listesinden çok, dar bölge sistemi ister istemez uygulanacak. Bu nedenle muhtar seçimleri sisteme ilk adımdır. Büyükşehir Belediyesi Muhtarlık Dairesi’ni kurdu. Göreceksiniz bu daire daha çok büyüyecek ve önemi artacak. Bunu müspet bir girişim olarak karşılamak lazım. Çünkü muhtarların belediye ile günü gününe ilişki kurması gerekiyor. Bilgilendirecekler, verdikleri bilginin önemleri anında belediye başkanlığına kadar ulaşacak. Bütçenin nasıl kullanılacağı, mahallelere nasıl nüfuz edileceği, nasıl beledi kontrol ve faaliyet kurulacağı ancak bu gibi eşgüdüm hizmetleriyle mümkün olur. Toplantı sonunda herkese bir “İstanbul Muhtarları” kitabı dağıtıldı. Doğrusu çok yararlı makalelerden oluşan faydalı bir derleme.
AVRUPA’DA BÖYLESİ YOK
İstanbul büyük bir belde ve her anı kaynayan bir belde. Yeryüzünde 20 milyonluk nüfusu geçen şehirler var; Avrupa’da böyle başka bir belde yok. Fakat İstanbul’un da bütün dünyada 20 milyonluk şehirlerden bir farkı var; hayati hizmetler ve altyapı geçmiş on yıllarda kurulmuş. Şehirde fakirlik varsa da sefalet yok. Şüphesiz ki suç işleniyor ama kriminal problemler ABD şehirlerindeki kadar kötü değil. Hizmetler; su, elektrik altyapısı her şeye rağmen üçüncü dünya metropolleriyle mukayese edilemeyecek kadar iyi. Kendimize göre güçlü taraflarımız var, zayıflayan taraflarımız var. Ümit ediyorum; İstanbul mahallelerinin günlük yaşamı, sorunları ve başarıları kitleye daha çok bildirilir ve biz de ilgilenir ve öğreniriz.
MUDANYA MÜTAREKESİ
11 Ekim 1922 İtilaf Devletleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti temsilcileri arasında Mudanya’da Birinci Cihan Harbi’ne nokta koyan son mütareke imzalandı. İsmet Paşa Türk Heyeti’nin başındaydı. Yardımcısı Kurmay Başkanı Asım (Gündüz) Paşa, Kurmay Yarbay Tevfik (Bıyıkoğlu) Bey’di. Fransa’yı General Charpy, İngiltere’yi İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington ve İtalya’yı General Monbelli temsil ediyordu. Fransa’dan Franklen Bouillon diplomatik olarak resmi sıfatı olmadan görüşmelere katılıyordu.
DESTEKLEMEKTEN VAZGEÇTİLER
Yunan delegeleri General Mazarakis ve Albay Sarıyanis Mudanya’ya geldiler ama müzakereye katılmayıp limanda beklediler. Yunanistan, yenilgisi üzerine İtilaf Devletleri’nin aracılığını istemişti. Zaten son safhada Britanya ve Fransa, Yunanistan’ı desteklemekten ve savaşı sürdürmekten vazgeçtiler.
Mütarekenin şartlarının düzenlenmesi sırasında; sınırların tespit edildiği bölüm ki Yunanistan’ın Meriç Nehri’nin batısına çekilmesi kararıdır, Yunanlar bunu kabulden imtina ettiler (kaçındılar). Kabule yetkileri olmadıklarını bildirdiler. Yunan delegelerinin yetkisizliğini belirten General Harrington, “Var olan anlaşmanın kabul edilmesi halinde her şeye rağmen mütarekenin uygulanacağını” söyledi ve 11 Ekim 1922 sabahında süreç imza ile bitti.
Yunanistan için sorun olan sadece Trakya bölgesiydi. Gelibolu’dan Trakya’ya geçen Türkiye Büyük Millet Meclisi kuvvetleri karşısında bu bölgenin işgalinin an meselesi olduğu açıktı. Bununla beraber Ankara Hükümeti, Yunanistan’ın kendi başına çekilmesine göz yumulamayacağını çünkü ricatın çok kanlı ve gaddarca cinayetlerle işlendiğini ileri sürmüştü ve tekrarında İtilaf Devletleri’nin de sorumlu olacağını bu nedenle Yunanistan çekilmesini Müttefik Kuvvetler’in teminat altına almasını söyledi; öyle de oldu. İstanbul boşaltılacaktı ve Boğazlar Türkiye’nin kontrolüne bırakılacaktı.
Meriç çizgisinden öteye geçilmeme kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti için akil ve durumu kabul etmek anlamına geliyor. Bir ayda Trakya boşalacaktı. Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere birçok komutanın ve hükümet mensubunun bizzat doğum yerlerinin bulunduğu bölgeler bu nehrin batısında kalmıştı.
SORUN KAPİTÜLASYONLARDI
Mudanya Mütarekesi savaşın ve Sevr Antlaşması’nın şartlarının bitimi noktası olduğu için ileride Lozan’daki görüşmelerde de gündeme getirildi. Lord Curzon ve diğer İtilaf Devletleri mensuplarıyla ordularının silahlarının girdiği bölgeler ve Mudanya Mütarekesi’nde alınan yerler tartışma konusu olmamıştı. Zaten galip bir devlete verilecek tazminatı karşılayacak bölgeler bunlar değillerdi. Ama asıl sorun kapitülasyonlar olacaktır ve ileride Lozan görüşmelerinde kapitülasyonlar konusunda Lord Curzon’ın Mondros Mütarekesi’ne dayanan bir talebini İsmet Paşa, “Ben buraya Mudanya’dan geldim” diyerek istihza ile cevaplamıştır.
Türkiye için uzun bir Cihan Harbi (11 yıl) ve Avrupa için de korkunç bir savaş bitmişti. Cephe gerisindeki hastalıklar ve savaşın kırıcı etkileri daha devam ediyordu. İspanyol Gribi bunlardan biriydi.
GÖZLER OSMANOĞULLARI’NDAYDI
Mudanya’dan sonra artık gözler saltanatı terk eden Osmanoğulları’nda (Kasım 1922’de padişah ülkeyi terk edecektir) ve Cumhuriyet’in ilanı meselesinin beklenmesiydi. Dahiliye Nazırı Ali Kemal’in İzmit’te linç edilme olayı ve Damat Ferit’in sessizce firarından sonra son padişah emniyetini ülkeyi terk ve iltica etmekte gördü. Bundan sonra bir yıl daha geçecektir. Fakat bu arada Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçe düzenliyordu ve ülkede yatırımlarına başlamıştı. Hatta Maarif Vekâleti’nin bazı kitapları tercüme edip bastırdığı bile biliniyor (Charles Texier’in “Küçük Asya”sı gibi).
100. yıl kutlamalarını bu yıl tamamlamış olduk. Gelecek yıl Cumhuriyet’in ilanı kutlanacak. Bu bir yılın yurdumuz ve vatandaşlarımız için önemli olduğunu, seçimlerin dahi anma toplantılarının manasını ve törenlerini gölgelememesini umuyoruz.
Paylaş