Paylaş
Kariyerinin ilk günleri olan Frou Frou’dan beri heyecanla takip ettiğim Imogen Heap yaratıcılığıyla merakla takip ettiğim bir sanatçı. Son senelerde üzerinde çalıştığı Mycelia platformu ile müzik sektörüne ve özellikle eser sahiplerinin sıkıntılarına çözüm getirmek için tüm gücüyle çalışıyor.
Imogen Heap’in 26 Ekim’deki Zorlu PSM konserini izlemeye gittim. Sahnedeki sempatik hali o kadar eğlenceliydi ki 1.5 saat gerçekten su gibi geçti. Hide and Seek, Goodnight & Go, Let Go gibi kültleşmiş şarkılarının yanı sıra sahnede ona eşlik eden Guy Sigsworth ile birlikte Frou Frou şarkıları da seslendirdi. Konser sonunda bis yapmaktan utandığını söyleyip geri döndüğünde izleyicilerin ısrarını kıramayıp bizlerle birlikte koro halinde ‘Just For Now’u söyledi. Tekrar tekrar konserin o anına dönmeyi gerçekten çok istiyorum.
Imogen Heap’in Mycelia Turnesi İstanbul ayağını bir fırsat bilip kendisiyle röportaj yapmak istedim. Hem uzun zaman sonra çıktığı bu dünya turnesini hem de yeni projeleri: Mycelia, MI.MU, Yaratıcı Pasaport ve Harry Potter tiyatro oyunu müziklerini en ince ayrıntısına kadar konuştuk. Benim için uzun zamandır yaptığım en heyecan verici röportaj oldu. Dilerim sizler de okurken benim kadar keyif alırsınız. Sizi Imogen Heap ve onun baş döndüren müzik dünyasıyla baş başa bırakıyorum:
Öncelikle bu söyleşi için çok teşekkür ederim, benim için değeri çok büyük. İlk olarak Mycelia: Creative Passport projenizle başlamak istiyorum söyleşimize. Bundan 2 sene önce SXSW’da sizin de katıldığınız konferansta size izlemiştim. Müzik üretimi bunun lisanslanması, eser sahiplerinin dijital dünyada kazandığı gelirler için yeni bir sistem gerekli demiştiniz, şimdi sanırım bunu ilk adımları atılıyor. Creative Passport (Yaratıcı Pasaport) fikri nasıl ilk ortaya çıktı, Mycelia projesi nasıl gelişti?
Esas ben teşekkür ederim bu söyleşi için (gülüyor). Mycelia, amacı araştırma ve üretim odaklı olan sürdürülebilir bir müzik endüstrisi ekosistemine güç vermek olan teknoloji uzmanları, sektör şampiyonları ve yaratıcı bir grup tarafından hayata geçti. Creative Passport tamamen kazara ortaya çıktı. Blockchain teknolojisini ilk gördüğüm anda bende şimşekler çaktı. Bu düşüncemi Forbes’ta bir makalede dile getirdim. O zamana kadar Blockchain hakkında birçok kişi fikirlerini paylaşmış olsa da, benzer bir ekosistemin müzik endüstrisi için de kullanılabileceğinden kimse bahsetmemişti. Müzik endüstrisinde özellikle eser sahiplerinin doğru telif ödemelerine ulaşamaması, ticari birçok imkânın kaçırılması ve eser sahiplerinin eserlerinin doğru referanslanmaması gibi konular hep aklımdaydı. Mycelia’nın Creative Passport yapısı sayesinde, bu yapı için hazırlanmış özel detaylı bir veri tabanı ve Blockchain teknolojisi ile herhangi bir içeriği kullanılmış bir sanatçı sahip olması gereken telif ücretine ve eserinin ticari alanlarda kullanımında haklarını daha doğru ve kolay ulaşabilecekler.
Sizi nerdeyse kariyerinizin başından beri takip ediyorum. Frou Frou ve sonrasındaki solo kariyeriniz, 2009’daki yayınlanan Ellipse albümünün hazırlanış süreci hala aklımda. Teknolojiyi ve sosyal medyayı iç içe ve aktif kullanan bir sanatçısınız, günümüzde müzik üretimini ve bugünün iletişim dünyasını göz önüne alınca yeni dönemdeki müzik sektörü hakkında neler söylemek istersiniz?
Bence bizi çok parlak bir gelecek bekliyor. Hem de bu geleceğin bir sürü yeni gelişmeyi ve üretimi de beraberinde getireceğini düşünüyorum. Benim yaşıtım müzik insanları ve bu jenerasyondaki diğer müzisyenler var olan bir formata sıkışmaktansa kendimizi daha rahat ifade edebildiğimiz bu yeni dünyanın tadını çıkartıyoruz.
Eğer bizler data odaklı bu yeni gelecekte sahip olduğumuz bilgiyi ve tecrübeyi paylaşmaya devam edersek, bu benzersizlik bizi karmaşalardan uzaklaştırıp doğru sonuca ulaştıracağına inanıyorum. Elektronik müzik birçok şarkının oluşumundan oluşan büyük bir küme, ama bazen bir şarkı bir insan için adeta annelik gibi bir his uyandırabilir. Burada bize, yani müzik yapımcılarına büyük görev düşüyor. Bizler bütün bu gürültünün, karmaşanın içinde insanları doğruya yönlendirmeliyiz ve bu sayede benim gibi emek harcayan üreten müzisyenlerin de görünürlüğü doğal olarak daha fark edilebilir ve ayrıştırılabilir olacaktır.
Gelelim şu anki turne programınıza. Bir yıl içinde yaklaşık 45 şehir gezeceksiniz. Uzun zaman sonra böyle bir turnenin size hissettirdiklerini bize anlatabilir misiniz? Turnede müzik üreten bir sanatçı mısınız, yollarda olmanın size yaratıcı anlamda bir katkısı oluyor mu?
Ben zaman ve uygun yer olduğunda müzik yapabilen birisiyim. Yani her boş anında müzik yapan bir sanatçı değilim. Mycelia projesi şu sıralar yaratıcı olmak anlamında benim tüm enerjimi alıyor. Diğer yandan enerjimin böyle bir amaca kanalize olması, müzik yapan sanatçılar için faydalı ve pozitif bir işle uğraşıyor olmak beni gerçekten besliyor, bana ilham veriyor. Turnedeyken şarkı yapmak benim de amacım ama nerdeyse uyumaya bile vaktim kalmıyor. Fikir olarak kesinlikle sana katılıyorum, yollarda olmak, başka bir şehirde olmak beni de her sanatçı gibi etkiliyor ve besliyor. Yeniden yollarda olmak çok heyecanlı. Bu turnenin benim için bir diğer önemi ailecek turnede seyahat ediyor olmamız. Birbirinden güzel şehirleri görmek, hayranlarımla burada buluşmak muhteşem bir deneyim.
Mycelia Dünya Turnesi özelinde biraz daha detaya girelim istiyorum. Guy Sigsworth bir makalede 12 yıl sonra yeniden birlikte turnede olmanın onun için paha biçilmez olduğundan bahsetmiş. Guy Sigsworth ile tekrar birlikte müzik yapma fikri nasıl gelişti?
Guy, benim 17 yaşındayken tanıştığım ilk yapımcıydı. O dönemde onun Acacia adında bir grubu vardı. Bizim bir araya gelmemiz, Acacia grubu için yaptığı bir şarkıda benim back vokal yapmam sayesinde başladı. Guy ile birlikte turnede olmak gerçekten çok mutlu ediyor beni de. Sadece onun yoldaşlığından değil aynı zamanda parmaklarını klavyeye koyduğu her anda resmen büyüleniyorum. Kendisi hem gerçek bir profesyonel müzisyen, hem de en güzel şarkıları üretebilen bir zanaatkâr.
Sonunda sizi MI.MU eldivenlerinizle canlı canlı sahnede görebileceğim için ben de çok heyecanlıyım. İnternette ne kadar performansınız varsa sanırım hepsini izledim. MI.MU eldivenleri de yine sizin öncülüğünüzde ortaya çıkan çok özel bir ürün. Nasıl ve nerden böyle bir ürün yaratma fikri geldi?
MI.MU eldivenlerinin üretim süreci aslında tahmin edilenden de uzun sürdü diyebilirim. Çünkü müzik yapmak için sadece ellerime ihtiyacım olduğunu anlamam çok vaktimi aldı. Daha önceleri üzerime bir şeyler takarak müzik yapmayı mantıklı bulurdum. Ama bir kadın müzisyenin eline giydiği bir eldiven sayesinde vokalinin nano saniyesini kaydedip onu uzun bir notaya dönüştürdüğünü görüp, bileğinde yaptığı hareketlerle bu vokali değiştirdiğini fark edince resmen kafamda bir ampul yandı.
Aslında ilk olarak MI.MU’yu bahsettiğim kadın müzisyenle birlikte yapmak istemiştim ama o bu projeye dahil olamadı, ben de her şeye en baştan başlamak durumunda kaldım. West Of England Üniversitesi’nden Tom Mitchell ile çalışmalara başlayarak içinde mühendislerin, yazılımcıların, artistlerin ve tasarımcıların olduğu çok özel bir ekip kurduk. Uzun çalışmalar sonrasında MI.MU prototipi ortaya çıktı. MI.MU aynı zamanda bir enstrüman gibi davranırken, diğer yandan da müzisyene yarattığı müziği istediği gibi oynayıp kontrol etmesine imkan veren bir ürün. Başta da dediğim gibi müzik yaparken ellerimi kullandığım gerçeğini birçok sahne sanatçısında da gözlemliyorum. Kendi performanslarımda MI.MU’yu kullanıyorum ve önümüzdeki dönemde bu eldivenler ile ilgili çok güzel haberleri sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyorum!
Turnede gittiğiniz şehirlerden Vblog’lar hazırlayıp Vimeo’da yayınladığınızı gördüm. Hatta her şehirde oranın lokal bir modacısının eseriyle sahneye çıkıyorsunuz. Bu sefer sizi hangi tasarımcının eseriyle sahnede göreceğiz?
Evet haklısın, her gittiğim şehirde oranın lokal tasarımcısıyla çalışmaktan büyük heyecan duyuyorum. Bu sayede o kişinin de üzerine bir nebze dikkat çekebiliyorsam ne mutlu bana. Ayrıca bu kadar uzun bir turne programında yanımda dev bir kıyafet bavulu taşımakta bana çok akıllıca gelmiyor (gülüyor). Hangi tasarımcıyı giyeceğimi öğrenmek isteyenler bu röportajı okuyabilirler.
Ek bilgi: Imogen Heap Zorlu PSM’deki 26-27 Ekim gecesi konserlerinde tasarımcı Kadir Kılıç’ın M İ İ N markasından iki kıyafetle sahne aldı.
2010 senesinde İstanbul Modern’deki konserinizde sizi izlemiştim. Konser sonrası size bir hayranınız sanırım bir enstrüman hediye etmişti (ya da siz kapalı çarşıdan bu enstrümanı almıştınız, net hatırlayamıyorum). Sonrasında hangi şarkıda bu enstrümanı kullandığınızı merak ediyorum?
Bunu hatırladığına inanamıyorum (gülüyor). Bir hayranım bana o enstrümanı hediye etmişti, enstrümanın adını ben de hatırlayamıyorum. Ellipse albümündeki 2-1 şarkısında onu kullanmıştım. Ben bir enstrüman delisiyim, evimde yüzlerce birbirinden özel ve güzel müzik aleti var. Doğum günümde mutlaka sevdiklerim bana yeni bir müzik aleti alır. Her ne kadar hepsini sevsem de daha henüz hiç kullanmadığım bir sürü enstrüman evde beni bekliyor.
Anne olduktan sonra müzikal anlamda Imogen ne kadar değişti?
Anne olduktan 3 ay sonra bir şarkı yapmam gerekiyordu. Scout’un yani kızımın ilk 3 ayı da biraz zorluydu benim için. ‘Tiny Human’ adlı şarkı tam da o dönemde nasıl hissettiğimi anlatan, stress, panik, anneliği tam olarak yapabiliyor muyum duygularıma tercüman olan bir şarkı olarak ortaya çıktı. Her şeyden önce annelik bana ve hayatıma yepyeni bir boyut kattı. Eskiye nazaran daha farklı bir çalışma disiplinim var, her işe vakit ayırmıyorum. Zamanımı daha doğru ve yaratıcı olarak kullanmak adına çalışacağım projeleri daha titiz seçmeye başladım.
Yaptığınız şarkılar arasından 3 tanesini seçseniz bunlar hangileri olurdu?
Bu soru zor oldu! Kendi kişisel favorilerim herkese önereceğim şarkılar olmayabilir (gülüyor). Bu 3 şarkı en son yaptıklarım arasından olacak. ‘Neglected Space’, ‘In Trouble (Again)’ Harry Potter and The Cursed Child oyunu albümünden, ‘The Quiet Man’ adlı yeni bir oyun için yazdığım şarkı ‘The Quiet’.
Taylor Swift ile ‘Clean’ şarkısını yapmıştınız. Röportaj imkânı doğunca bu şarkının ortaya çıkışıyla ilgili anlatacaklarınızı da yazmak istedim.
Taylor tam anlamıyla fenomen bir sanatçı. Onla çalışmak çok keyifliydi ve çok kolaydı. Çok yetenekli bir sanatçı, kendisiyle aşağı yukarı 10 saat stüdyoda vakit geçirdik. Şarkıyı kaydettik, tüm enstrümanları birlikte çaldık, akşam yemeği vakti geldiğinde şarkı tamamlanmıştı. İkimiz de bu şarkının 1989 albümüne gireceğini bilmiyorduk, bu anlamda ikimiz için de baya sürpriz oldu.
Şarkılarınızla yeni ve birçok popüler sanatçıya ilham olduğunuz için bir diğer sorum da geçtiğimiz aylarda yeni albümü yayınlanan Ariana Grande’nin ‘Goodnight & Go’yu seslendirmesiyle ilgili. Yeni versiyonuyla Ariana Grande vokaliyle ‘Goodnight & Go’ için neler söylemek istersiniz.
Ariana’nın benim şarkımı seslendirecek olmasına acayip heyecanlandım. Şarkının stüdyo sürecinden çok az haberdardım, sonunda yeni albümünde yer almasından dolayı çok mutluyum. Hem şarkıyı nefis söyledi, hem de yeni jenerasyona benim şarkımı da tanıtmış oldu. Apple Music’te şarkının künyesinde benim ismimin geçmemesi konusunu sordukları için burada açıklamak isterim, bu elbette ki kasıtlı olarak yapılmış bir şey değil. Ama Creative Passport’u yapmaktaki amacımız bu tarz eksiklikleri gidermenin artık daha kolay olacak olması. Bu sayede herhangi bir sanatçının eseri bir başka sanatçı tarafından kullanıldığında eser sahibi Creative Passport sayesinde kendi haklarına dair düzeltmeleri kolayca yapabilecek.
2 Kasım’da ‘Harry Potter and The Cursed Child’ tiyatro oyununun müzikleri piyasaya çıkıyor. Bu albümün de yaratıcısı olduğunuz için böylesine dev bir çalışmayı nasıl hazırladığınızı merak ediyorum. Bir de Harry Potter’daki en sevdiğiniz karakteri yeri gelmişken duymak isteriz.
Bu albümü 15 yılda yaptım diyebilirim (gülüyor). Yani aslında içine dâhil olduğum 15 yıla yayılan Harry Potter dünyasında biriktirdiklerimle bu albümü yaptım demek istedim. Oyunun yönetmenleri John ve Steven ne zaman bir tiyatro oyunu hazırlasalar ilk olarak müzik ile hazırlıklara başlarlar. Benim işlerimi bildikleri için birlikte çalışmak anlamında çok şanslı ve üretken bir dönem geçirdik. Onlara dinlettiğim eserleri yeniden düzenleyerek, üzerine evdeki stüdyomda kullandığım sanal enstrümanlarla birlikte tekrar hazırladım. Günde 12 saat 3 ay boyunca çalıştık. Bütün bunlar olurken onlar bana sürekli bir şeyler gönderiyordu ben de onların üzerine çalışıyordum. Ortaya çıkan eserin ses efektlerinin oyuncular ve oyun üzerindeki etkisini canlı canlı görmek hem inanılmaz ödül gibi bir deneyimdi.
Benim favori Harry Potter karakterime gelirsek Snape’i seçerdim. Hikâyenin kötü karakteri gibi görünse de aslında gizli kahramanlarından olması bana hep dokunmuştur. Her defasında hep yanlış anlaşılmış olmasına rağmen esas iyilik için en çok uğraşan bir karakter olması çok değerli. Tiyatro oyunundaki en favori karakterim ise Scorpius, bunun sebebi ise oyundaki replikleri.
Paylaş