Paylaş
2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü için düzenlenen organizasyonda Aylin Aslım, Birsen Tezer, Ceylan Ertem, Hayko Cepkin, Fırat Tanış, Mabel Matiz, Ogün Sanlısoy performanslarıyla renklenen mekan önceki gün Peter Doherty’i de sahnesinde ağırladı.
Massive Attack’ten sonra kariyerine solo olarak devam eden İngiliz sanatçı Tricky 10 Nisan’da İstanbul’da garajistanbul sahnesinde sevenlerinin karşısına çıkacak. Tricky İstanbul ile konseri öncesi kısa bir söyleşi gerçekleşme şansına sahip oldum. Müziğine ve kendisine dair sorularımı yanıtlayan Tricky, yazının başlığını da atmış oldu. Önümüzdeki hafta planlarınızı yaparken trip-hop’un en önemli temsilcilerinden Tricky konserini de ajandalarınıza not etmeyi unutmayın.
Son albümünüz ‘False Idols’ hayranlarınızı çok mutlu etmişti. Bu albüm sayesinde ‘Köklerinize döndüğünüz’ düşünülüyor. Siz de aynı düşüncede misiniz? ‘False Idols’ gibi bir albümü daha önce yapmaktan sizi ne alıkoydu?
Birçok kişi Maxinquaye’den beri en iyi albümüm olduğunu söyledi. Aslında ben köklerime döndüğümü düşünmüyorum. Her albüm kendi içinde bir hikâye içeriyor, hepsinin birbirinden farklı olduğunu düşünüyorum.
Müziğiniz için neler sizi besliyor, ilham nerden geliyor?
Müzik benim ekmek param, bu sayede hayatta tutunuyorum. Dolayısıyla hayatın kendisi bana her anlamda ilham kaynağı diyebilirim.
Sizinle röportaj yapıp da konuyu Maxinquaye’den uzak tutmak nerdeyse imkansız. Kendi albümleriniz arasında (Maxinquaye hariç) sizce en iyi çalışmanız hangisi?
Blowback ‘i seçerdim. Konu en iyisi hangisine geldiğinde, bence benim en iyi albümüm ‘Blowback’ ama insanlar nedense başka albümlerimi seçiyorlar.
Sizinle ilgili araştırma yaparken bir makalede ‘müzik yaparken hala öğreniyorum ve aslında daha fazla da öğrenmek istemiyorum’ dediğinizi okudum. Bunu derken neyi kast ettiğinizi merak ettim?
Demek istediğim müzikal anlamda daha fazla öğrenmek istemiyorum. Genel olarak kuralları, prensipleri seven birisi değilim, kurallar ile sınırlandırılmaktan hoşlanmıyorum. Demek istediğim buydu aslında.
Kızınız için ‘sanatçı ol ama meşhur olma’ dediğinizi okudum. Bu kadar mı sevmiyorsunuz şöhreti?
Seneler içinde edindiğim şöhretten mutsuz değilim. Ancak şöhret bence herkes için iyi sonuçlar doğurmayabilir. Doktor olmak veya müzik yapmak bir hedeftir, ünlü olmak değil.
David Bowie tarafından takdir edilmek nasıl bir duygu?
Aslında çok uzun zaman önceydi ama David Bowie gibi birisinden böyle bir övgü duymak çok onur verici. Şimdilerde kimse benim hakkımda böyle güzel şeyler söylemiyor, bu da üzücü aslında.
Sanatçılarla röportaj yaparken mutlaka bir konu vardır ki onu takip eder.Her yeni albüm sonrasında bile ‘o’ konuya dair mutlaka bir soru sorulur. Size de her söyleşide takip eden konu, annenizin siz 4 yaşındayken intihar etmesi. Bu konunun size etkilemesi, müziğinize yansıması da gayet anlaşılır bir durum. Şimdi siz de artık bir ebeveynsiniz, geriye dönüp baktığınızda o günlere dair neler hissediyorsunuz?
Bu acı benimle birlikte hep yaşayacak. Bu öyle bir durum ki, unutabilmem imkânsız. Zaten üstesinden de gelemediğim bir durum.
Kızınızın müzik zevkine karıştığınız oluyor mu? Popüler sanatçıları sevmesi, dinlemesi size rahatsız ediyor mu? Kızınız sizin albümlerinizden hangisini dinlemekten zevk alıyor?
Sevdiği müziği kendisinin keşfetmesini isterim. Zamanla kendi zevkine uygun müziklere doğru yöneleceğine inanıyorum. Benim albümlerimden Blowback ve Maxinquaye’i sevdiğini söylüyor. Kendi sevdiği, beğendiği müzik hiçbir zaman benim yaptığım işten daha önemli olamaz, o neyi seviyorsa onu dinlesin.
THE FRAY – HELIOS
Denver, Colorado’nun medar-ı iftiharı grubun 4. albümlerini Şubat ayının sonunda yayınladılar. ‘How To Save A Life’ albümü ile hayatıma giren grup, 2005 senesinde ‘Cable Car’ single’ı ile en çok sevdiğim şarkıydı. Daha sonra aynı albümden esas bomba single olan ‘How To Save A Life’ı yayınladılar. Şarkı Grey’s Anatomy’de de yayınlanıp, bir nevi dizinin resmi şarkısı olunca, The Fray bugünkü şöhretine de o zamanlardan bilet kesmiş oldu.
4. albümünün The Fray için diğer albümlerden farklı yanı, grubun bir prodüktör ile çalışma konusundaki hevesi. Stuart Price ile yaptıkları bu albüm, birçok anlamda gruba farklı bir bakış açısı katmış. Zaten melodik bir rock grubu olarak kendi yerlerini tescilleyen ekip, Stuart Price gibi yaratıcı biriyle de çalışınca ortaya çıkan albüm bambaşka olmuş.
Grubun baş vokali olan Isaac Slade, Helios albümü için‘‘Fall Out Boy’ ile ‘John Mayer’ arasında bir yerde olan müzik çizgimiz, son albümle gerçekte istediğimiz yere geldi’demiş. Bir önceki albümlerinde daha karanlık, depresif bir tarzda olan grup, geçtiğimiz yılın başlarında yeni albüm için stüdyoya girmiş. Haziran ayına kadar söz ve bestelerin kendi kendine ortaya çıktığını belirten The Fray, Eylül sonuna kadar da albümü kaydetmiş.
Normalde şarkıları defalarca kaydedip en iyisine karar vermekte güçlük çektiklerini belirten Slade, Stuart Price’in etkisi ile nerdeyse 2-3 tekrarda şarkıları kaydeder olduklarını belirtmiş. ‘Stuart hepimizi ayrı ayrı tanıyıp nelerden hoşlanıp, sevmediğimizi keşfederek bize çok kolay bir çalışma ortamı yarattı’ demiş.
Genelde yurt dışında daha yaygın olan farklı prodüktörlerle çalışma özelliği işte tam da burada devreye giriyor. The Fray gibi nerdeyse müzikleri belli bir çizgide giden bir gruba bambaşka bir havayı yansıtabiliyor. Böyle çalışmalarda farklı müzik limitlerini zorluyor ve sevenleri de bayıla bayıla dinliyor.
Grubun 4. albümü ‘Helios’da Stuart Price dışında bir de OneRepublic’ten Ryan Tedder’in da katkısı var. Albümün çıkış şarkısı ‘Love Don’t Die’’ı birlikte 1-2 saatte yazdıklarını belirten Slade, Ryan ile tanışıklıklarının lise yıllarına kadar dayandığını belirtmiş. Uzun zamandır birlikte bir şarkı yapmayı planladıklarını belirten Isaac, yeni albümün bunun için harika bir sebep olduğunu belirtmiş.
‘Helios’un hazırlıkları sırasında ‘Daft Punk’ ve ‘Lorde’ dinlediklerini belirten Slade,‘hepimiz için çok pozitif bir dönemde geldi bu yeni şarkılar, o yüzden albüm oldukça enerjik ve bizim için mutluluğu ifade ediyor’ demiş. Albümün ismi olan Helios, Yunan mitolojisinde güneşin insanlaşmış haline verilen admış. Slade albümün enerji ve mutluluk aşıladığını ifade ederken sanırım doğru söylüyor. The Fray’i sevenleri hayal kırıklığına uğratmayacak lezzette bir albüm olmuş, yeni müzik arayanlara özenle duyurulur.
YILDIZLAR:
Love Don’t Die
Hurricane
Keep On Wanting
Whenever This Goes
OSCAR’IMI VERDİM GİTTİ:
Give It Away (Albümün incisidir,biraz Bruno Mars havası var şarkıda, çok yakışmış The Fray’e)
Same As You (Slade albümdeki en kişisel şarkı olduğunu söylemiş. Şarkıda birinin sevdiği kişiyi kaybettikten sona yaşadıklarını anlatmaya çalışmış, albümdeki tek karanlık şarkı, ama çok güzel bir kapanış olmuş)
KARIŞIK KASET
Geçen sene de bahar geldiğinde Yağız Murat Aksu’dan bir liste almıştım. Nisan ayına girerken, bahar kapıdan baktırırken yine kendisini bir listesiyle konuk etmek istedim. Yağız’ın ‘bana baharı müjdeleyen ve bu ara yolda kulağımdan düşmeyen 20 şarkı’ diye ‘Still Blooming’ adıyla hazırladığı liste Spotify’da da sizleri bekliyor.
Keyifli dinlemeler…
1.Stephin Merritt – One April Day
2.JJ – Let Go
3.Agnes Obel – Brother Sparrow
4.Real Estate – Had to Hear
5.Laura Veirs – Sun Song
6.The Mary Onettes – Naive Dream
7.Snowbird – Bears On My Trail
8.Beach House – Apple Orchard
9.Best Coast – Our Deal
10.William Fitzsimmons – Beautiful Girl
11.Fikret Kızılok – Gidiyorsun
12.Treeflight For Sunlight – Facing The Sun
13.Neil Halstead -Hi-lo and in Between
14.Mt.Royal – Missing Reward
15.Mojavo 3 – Love Songs On The Radio
16.Papercuts- Winter Daze
17.Wild Nothing – Golden Haze
18.Alexi Murdoch – All My Days
19.Still Corners – Beginning To Blue
20.Belkıs Özener – Nisan Yağmuru
Paylaş