Paylaş
Akhisar’ın ardından Erzurumspor da Bornova’dan elini kolunu sallayarak 3 puan çıkarmış, Göztepe sahada yeterli mücadele bile etmeden teslim bayrağını çekmiş, ben de yazımı “Hasta ameliyat masasında son nefesini verdi gibi! Kalp masajı, suni teneffüs işe yarar mı? Çok ama çok zor!” diye bitirmiştim.
Başakşehir deplasmanı işte bu anlamda ‘tabutta röveşata’ydı kelimenin tam anlamıyla. Mücadelenin ve kavganın dirilişi, Göztepe’nin de dirilişi, umudun da dirilişiydi işte.
Evet Göztepe hayat belirtisini göstermişti göstermesine ama bir haftadır da aklımda şu soru dolaşıyordu: Başakşehir’e karşı ‘bozma oyunu’nu başaran Göztepe, Antalya karşısında ‘üretme oyunu’nda ne kadar iyi olabilecek?
Net bir yanıt buldum mu? Hayır...
Ama hedefe gidecek yol yine savaşımdan, yine mücadeleden, küsmeden, kırmadan, kırılmadan tribünle birlikte 12 kişilik oyundan geçiyordu.
Yani tutkudan, aşktan, emekten...
Yani önde baskıdan, top kazanmadan, rakibi sindirmekten.
Ve en başta cesaretten...
Sahaya çıkan 11’i görünce, cesaret ateşinin kulübeden başladığını anlamak güç değildi. Etkisiz üç orta saha yerine tercih edilen ve baskıyı artıracak iki forvet bir mesajdı herkese.
Ben bu maçı KA-ZA-NA-CA-ĞIM...
Öyle de oldu. Serdar’ın frikiğiyle İzmir’i bir bahar havası sarmaya başladı. Skor dengelendiğinde biraz karamsarlık kaplasa da içimizi, Deniz’in penaltısı güzel günlere açılan bir pencere gibiydi.
Ve, gerisi de geldi ikinci yarıda. Rakibin 10 kişi kalması da sahadaki mücadeleyi, kavgayı, inancı, inadı 4 golle taçlandırmayı biraz daha kolaylaştırdı.
Dünden sonra sesimiz gür.
Gördük ki, Başakşehir zaferi bu takımın havasını değiştirmeye yetti.
Dünden sonra nefesimiz güçlü.
Gördük ki, Antalya’da başlayan bir peri masalının anahtarı yine Antalya olacak.
Öyleyse haykırıyoruz tek ses:
Haber salın 4-1 yana, Göztepe aşkla lige tutundu.
Paylaş