Kayserispor tam bir deplasman takımı. Orta alanda rakibi bozuyor, merkezde pas kanallarını iyi kapatıyor, hakem izin verdiğince sert oynuyor.
İşte böyle rakibe karşı Göztepe’nin yapması gereken iş mümkün olduğunca kanatları kullanmak, kenardan getirilen topları ceza alanı içinde Jahovic ile buluşturmak, dönen topları alarak atak devamlılığı sağlamak. Ancak bunu yapmaktan çok uzak Göztepe.
Peki neden?
Çünkü kanatsız uçulmuyor!
Halil’in takıma katkısı dinamizm ile sınırlı kalırken, sezonun kayıp adamı Gouffran onu da vermiyor! Kanatlardaki ikilinin pas trafiğinin içine dahil olamaması Kayseri’nin ön alan baskısı ile birleşince de Göztepe savunmadan uzun toplarla çıkmaya mecbur kalıyor. Başka bir ifadeyle orta sahasız bir futbol oynuyor. Poko’nun hatasından yenen golle de soyunma odasına 1-0 yenik gidiyor.
Bu görüntüde beklenen hamle belli. Tamer Tuna ikinci yarıya aynı 11 ile çıkarak bizi hayal kırıklığına uğratsa da 60’da neşteri vuruyor. Halil ve Gouffran’ın yerine oyuna giren Sabri ve Tayfur hem kanatları hareketlendiriyor hem de orta alanı Göztepe’nin ele almasını sağlıyor. Yetmiyor, Sabri’nin enfes asistinde, Tayfur ağları buluyor. Kayseri’nin 10 kişi kalmasıyla da oyun artık tamamen Göztepe’de. Ancak baskı skora dönüşmüyor, 2 puan havaya uçuyor.
Ne dersiniz, Demba Ba dün tribünde değil de kulübede olsa oyuna girip o altın dokunuşu yapan isim olur muydu? Senegalli işte bu yüzden çok değerli bir ekleme olacak gibi.
Sen İzmirlisin, basın toplantısına katılmak istersin diye düşündüm” diyor, “Tabii ki” diye cevap veriyorum. Bomonti’deki bir otelin 32. katındaki toplantı salonunda karşımıza çıkıyor başkan. Önce basın toplantısı tamamlanıyor. Ardından 10-15 dakikalık özel bir sohbet şansı buluyor, Göztepe’ye ait ‘acil eylem planı’nı dinliyorum.
Ocak 2018... Aradan 3.5 yıl geçmiş. 2014’teki ilk gün “Heyecanlı, iddialı ve Göztepeli bir işadamı” olarak gördüğüm Mehmet Sepil, bu kez acil eylem planının önemli bölümünü hayata geçirmiş, iki alt ligde aldığı Göztepe’yi Süper Lig’in iddialı takımları arasına sokmuş, özgüvenli, rahat ve kendi ifadesiyle “İşi öğrenmiş” bir başkan olarak karşımda. Yanında kendisi gibi pozitif bir beden diline sahip, Göztepe’deki performansıyla sınavı geçmiş, iyi bir teknik direktörden öte ‘güzel insan’ olduğuna inandığım Tamer Tuna ile birlikte ilk yarıyı değerlendiriyor.
Öncelikle şunun altını çizelim… Ne mutlu ki Göztepe’ye, Türkiye’de görmeye aşina olduğumuz türden günü kurtarmayı kutsayan, transfersiz nefes alamayan, mali gerçeklere bakmadan kulüplerinin parasını çar-çur eden bir yönetimi yok!
Evet alınacak sonuçlar, Göztepe’nin ligi kaçıncı sırada bitireceği, Avrupa’ya gidip gidemeyeceği önemli olabilir.
Ancak şurası net ki, Mehmet Sepil daha çok ‘büyük resimle’ ilgileniyor.
Adını bile bilmediği rakiplerle, adına yakışmayan statlarda... İşte o kabus içinde İsyan Marşı’nı yazan, efsaneye omuz veren taraftarların yanına yaklaşıp, “Bu Göztepe’nin Süper Lig’de şampiyonluk şarkısı söyleyeceği günler çok uzak değil” deseniz, alacağınız en kibar yanıt “Dalga mı geçiyorsun be adam” olurdu belki de...
Ama hayat böyle işte... An geliyor simsiyah tablolar bembeyaz bir hal alabiliyor.
İsyan Marşı’nın, hüznün yoğurduğu o tribünlerde dün yankılanan şampiyonluk şarkısı nasıl tarif edilir? Gelinen bu nokta nasıl anlatılır? Emin olun Göztepe şu an hayallerin ötesini yaşıyor...
‘Rüya sezon’un bir keyif gecesi daha vardı dün Bornova’da. Konyaspor karşısında Göztepe’nin golü bulacağından emindik ama korkumuz ligin en etkili sağ beklerinden Skubic’in zaten sıkıntılı olan Göztepe sol kanadını hırpalamasıydı. Dengeli başlayan, ardından Göztepe’ye dönen oyunda Leo’nun kanadı yavaş yavaş tehlike sinyalleri vermeye başlamıştı ki, Jahovic faktörü çıktı ortaya.
Kosanovic’in kestiği toplarla Göztepe’nin ana hücum silahı haline gelen kornerler, bu kez daha kullanılmadan işe yaradı! Rakibiyle girdiği psikolojik savaşın galibi olan Jahovic penaltıyı söke söke alırken, takımını da öne geçirdi.
Sonrası mı? Skoru koruyan, kazanmayı bilen, ligin zirvesinde ayak seslerini biraz daha hissettiren Göztepe...
Fazla söze gerek yok... Bu başarıya ancak şapka çıkarılır.
Tabii ‘hava kuvvetlerini’ harekete geçirebilecek kalitede iyi top kesebilen bir komutanınız varsa!
Aslında havadan etkili stoperlere yabancı değiliz ligimizde. Servet Çetin’den Luciano’ya, Lugano’dan Maicon’a kadar bu anlamda fark yaratan çok isme şapka çıkardık. Ancak köşe vuruşlarını böylesine ‘asiste’ çeviren bir stopere rastlamamıştık.
İşte Milos Kosanovic’in dünkü duran top performansı bu açıdan sıradışı ve çok özeldi. Sırp stoperin kestiği toplar, hedefe kilitlenmiş uzun menzilli füzeler misali buluyordu takım arkadaşlarını. Daha 2. dakikada başladı resital. Kosanovic’in kornerinde Gouffran’ın çizgiden çıkarılan topu, maça Göztepe Hava Kuvvetleri’nin hükmedeceğini işaret ediyordu. Çok da geçmeden ‘Komutan Kosanovic’in kestiği top Kadu’nun kafasından değiştiriverdi tabelayı.
Golün hemen ardından başta Leo olmak üzere Göztepe savunmasının ‘yedi uyuyanlar’ gibi topu unuttuğu bir an, Pereira’ya beraberlik sayısını ikram etti!
Ancak dedik ya, Göztepe Hava Kuvvetleri Komutanı Milos Kosanovic’in günüydü dün. Bu kez sağdan kazanılan kornerde Kosanovic’in hüneri, ‘emektar’ Selçuk Şahin’in tecrübesiyle birleşince üstünlük yeniden Göz Göz’e geçti. Devre biterken Rotman ile skorun 1-3’e gelişi ise yeni bir deplasman zaferinin müjdecisiydi.
Evet, madalyonun bir yüzü parıldıyordu. Ancak havadan ışık saçan Göztepe’nin yerde yaşadığı sıkıntıyı da belirtmek gerek. Hemen her savunma çıkışında sorun yaşayan, akan oyunda üst üste 5 pas yapamayan bir Göztepe vardı dün sahada. Gouffran’ın kayıp hali, attığı gole karşın Rotman’ın pas trafiğinin bir parçası olamaması, Jahovic ve Castro’nun dünkü durgunluğuyla birlikte topun neredeyde 90 dakika boyunca Malatya’da kalmasına neden oldu.
Burada Leo’ya da bir parantez açmak gerek. Evet, kendi bölgesinde oynamadı. Hadi, neden olduğu penaltı bir anlık hata! Ancak bir oyuncu rakibe bir maçta kendi kanadından 50 orta yaptırır mı? Öyle ki onu uyarmaktan Beto’nun sesi kısıldı! Göztepe için Traore’nin ‘alternatifsiz’ olduğu gerçeğiyle yüzleştik dün!
Okan Buruk futbolu diye bir kavram var. Oyunu kilitlemeyi, rakibi oynatmamayı, 90 dakikaya sığdırılacak 2-3 pozisyondan birini değerlendirip sonuç almayı kutsayan. Belki skor alıyor, belki takım puan tablosundaki yeri ile keyif veriyor ama futboluyla asla! Dün de oyunun geneline ‘Buruk futbolu’ hükmetti.
Peki Göztepe sahadaki bu ‘Buruk futbola’ renk getirmek adına ne yaptı? 65 dakika boyunca koskaca bir hiç! Sezon başından bu yana cesaretine hayran olduğum Tamer Tuna da iç saha için fazla güvenceli Selçuk-Rotman ikilisini tercih edince maçtaki kilidi açmak duran toplara kaldı. Ve Selçuk’un golü de Akhisar’ın kilidini kırdı, geçti. Ardından açılan oyun da Halil ile ikinci golü getirdi.
Göztepe ilk yarının sonuna daha 4 maç kala kritik 20 puan barajını aşmayı başardı.
Evet ama yetmez!
Biz seni cesaretinle sevdik Tamer Hoca. Ne olur vazgeçme seni sen yapan anayasandan. Duymaya alıştığımız “Çok koştuk, çok mücadele ettik” sığlığına inat sarıl pozisyon üretimine, sarıl futbolun lezzetine. Çünkü çamura batmış Türk futbolunu cesaret kurtaracak.
Dünkü performansı “Baltalı Zagor’u” aratmayan Sandro’nun bile kariyerinde Tottenham var!
Hani Cem Yılmaz’ın o efsane ‘general’ tanımlaması gibi. Tüm galaksiyi sahaya indirmiş, Antalya forması giydirmişler! Sırtlarında ‘tatil.com’ yazdığına da bakmayın. Hepsi hırslı, tekme-tokat maç kazanma derdinde...
İşte Göztepe, böyle bir rakibi üstelik kendi seyircisinin önünde devirdi dün.
Peki nasıl oluyor bu iş?
Ligin yenisi Göztepe nasıl oluyor da Beşiktaş’ın, Fenerbahçe’nin, Trabzon’a selam çakıp ikinci sıraya kuruluyor?
Çünkü Göztepe’nin, sihirbazı aratmayan Jahovic gibi bir golcüsü var.
Taraftarın hissettiği bu duygunun takıma da yansıdığını maçın ilk düdüğünden itibaren gördük. Tamer Tuna’nın deplasmanda takımın sertliğini bir seviye daha artırarak çift ön liberoya dönmesinin de etkisiyle orta alanda bir savaş vardı adeta. Ancak bu savaş Göztepe’ye pek de yaramış görünmüyordu.
İlk 15 dakika içinde Osmanlı’nın yakaladığı 3 fırsatın ardından Göztepe orta alanındaki futbol sanatçısı çıkıverdi ortaya. Andre Castro... O’nun kadife ayakları rakiple savaşmaktan çok futbol topuyla sevişmeye programlanmış adeta. Portekizli maestroyu anlatmak için ilk gole bakmak yeterli. Öyle ki bir taç atışının, futbolu ‘sanat’ tadında oynayan iki oyuncuyla birleştiğinde ne denli etkili olabileceğini gösteren o gol, altyapılara ders olarak gösterilmeli. Taçtan gelen topta Jahovic Usta’nın top saklama becerisi, Castro Usta’nın savunma arkasına pas kalitesi ve Tayfur’un harika koşusu ve bitirişi gerçekten birinci sınıftı. İşte o Castro’nun ilk yarının sonunda rakibin başını döndürmesinin ardından kazandırdığı penaltı da, Osmanlı’nın bitişini müjdeliyordu Göztepe adına.
Gelelim yenilere... Solun yeni lideri Traore’de dikkat çeken ilk özellik teknik kalite... Belli ki takımın geriden oyun kurma becerisini artıracak, pas kalitesiyle hücuma çeşitlilik katacak. Şut becerisi ve bindirmelerinin de repertuarında yer aldığını gösterdi ki, bu da çok değerli.
Selçuk Şahin’i anlatmaya çok da gerek yok. Sahaya ne zaman adım atsa, takımına katkı sağlayan bir isim. Dün de kaptanlık bandını taktı, orta alana sertlik kattı, 3 puanda pay sahibi oldu.
Özgüveni her hafta artan, Tayfur ve Halil’den sonra Selçuk Şahin ve Traore’nin katılımıyla oyuncu havuzu giderek genişleyen, Tamer Tuna’nın dokunuşlarıyla ‘Oldu bu iş’ dedirten bu Göztepe’nin İzmir futboluna katkıları, ‘9 Eylül armağanı’ olarak görebileceğimiz dünkü zaferle de sınırlı kalmayacak gibi.