Paylaş
Adına Arap Baharı demişlerdi... Baharın uğradığı ülkelerin çoğundaki durum öyle ya da böyle içler acısı. Mart 2011’de sözde baharın Suriye’ye ilk yansıması Esad ailesinin hükümranlığının protesto edilmesiyle başlamış, hükümet aleyhtarı duvar yazıları yazan çocukların tutuklanması ile alevlenmişti. Kendini tehlikede hisseden Esad, ilk günlerde tipik bir davranış sergileyerek hemen dış komplolardan bahsetmiş, ancak rejiminin yolsuzluğunu, baskısını, otoritesini ve halkının yoksulluğunu gündeme dahi getirmemişti. Acımasız ve yozlaşmış bir polis devletine karşı ayaklanma yaygınlaştı. Şebbihaların vahşeti arttı, vahşeti durdurmak için kılını kıpırdatmayan bölgesel ve küresel güçler, taraflar arasındaki vahşeti arttırmak için oyuna girdi. Yabancı savaşçılar, tarafların farklı ülkelerce silahlandırılması, ülkelerin bizzat sahaya inmesi, terörün yaygınlaşması dünyanın şahitliğinde Suriye’yi kaosun merkezi haline getirdi. Tam 9 yıl böyle geçti.
YAPMADILAR
Şimdi size soruyorum: O gün uçuşa yasak bölge ilan etmeyenler bugün eder mi? Esad 9 yıldır kendi ülkesinin çocuklarının üzerine bomba atıyor. Dünya şu ya da bu şekilde izledi, izlerken kınadı, çağrıda bulundu ama gerçekte hiçbir adım atılmadı.
Kınamanın ve süslü sözlerin ötesine geçmeyen NATO, bugün farklı bir yol izler mi? Bugün de sadece açıklama ile yetindiklerini gördük. Kısacası farklı bir adım beklemek çok da gerçekçi değil. Atacakları en somut adım, hava savunma sistemleri konusunda olabilir. Patriot ya da SAMP-T füzesavar sistemi gönderip göndermeyeceklerini göreceğiz.
100 bin mülteciyi kapısında bulunca fenalaşan Avrupa, Türkiye’nin yıllardır bunların 4 milyonuna ev sahipliği yaptığının ne kadar farkında? Türkiye’nin de bakamayacak, ev sahipliği yapamayacak noktaya gelme hakkı bulunmuyor mu? Daha da önemlisi, Suriye’yi kaos merkezine getiren tüm küresel güçler ve bölgesel güçler, en azından vicdanlarını rahatlatmak için mülteciler konusunda taşın altına ellerini koysalar ne olur?
DENGENİN ARDINDAKİ GERÇEK
Türkiye’nin ABD ve Rusya’ya yönelik konjonktürel bakış açısı “denge politikası” olarak adlandırılıyor. Rusya-Türkiye ilişkilerinin geldiği noktada ABD yönetiminin gizli gizli avucunu ovuşturduğunu söylemek yanlış olmaz. Daha şubat ayının ortasında Rusya-Türkiye ilişkileri gerginleşmeye başladığında, ABD Dışişleri Bakanlığı üst düzey yetkilisi bakın neler demişti:
Türkiye ve Rusya arasındaki mevcut gerilimin daha da artacağını düşünüyoruz.
Rusya, İdlib’de Suriye hükümetinin başlattığı ve Türk askerlerinin hayatına mal olan bir harekâtı destekliyor.
Stratejik konumdan bakıldığında, turizm ve domates gibi işbirliği alanları bir şey ifade etmiyor.
Moskova ile işbirliği yapmak uzun vadede sürdürülebilir bir durum değildir.
Bu sözlerin üzerinden neredeyse 15 gün geçti. Amerikalılar bir kez daha Türkiye’ye geliyor. Hem de ABD Başkanı Trump’ın “Erdoğan ile Patriot’ları konuşuyoruz” sözlerinin ardından. Size yine ABD Dışişleri Bakanlığı’nın üst düzey yetkilisinin sözlerini hatırlatacağım:
S-400’lerin faaliyete alınmaması önemlidir.
S-400’lerle ilgili sorun çözülmeden Patriot’larla ilgili bir anlaşmaya varılması söz konusu olamaz.
Pentagon’dan son sızan haberler de göz önünde bulundurulursa, ABD “S-400’leri aktive etmeyin, Patriot satalım ya da geçici olarak konuşlandıralım” diyerek fırsattan istifade denge politikasını, “yeniden ABD ve NATO” politikasına çekmek için elinden geleni yapacaktır.
Paylaş