Paylaş
Berlin Konferansı’ndan ve Libya konusundaki 55 maddelik sonuç bildirgesinden bahsediyorum. Kim ne derse desin Berlin Konferansı önemli bir adım, ancak mutlaka konferansı somut adımlar takip etmeli. Neden mi? Çünkü tam da Erdoğan’ın deyimi ile “Söz uçar yazı kalır”. Hafter metinlere imza atmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu durumu uçağındaki gazetecilere “‘Bunun imza ile teyit edilmesi gerekir’ dedik. Fakat tüm bunlara rağmen imza altına alınamadı. Olay tamamen sözlü olarak bütün katılımcıların şahit olması ile o şekilde kalmış oldu” sözleriyle açıkladı. Ortada sadece söz var. Yine de verilen sözleri, atılması gereken adımları ele alacağız. Önce konferans sürecine Ankara açısından nasıl gidildiğine bakalım.
ANKARA AÇISINDAN KONFERANSA GİDEN SÜREÇ
- Türkiye açısından doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları, Körfez ülkelerinin ve küresel aktörlerin enerji ve güvenlik oyunları elbette önemli. Ancak işin kültürel, sosyal ve insani boyutu da kritik. Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin en büyük destekçisi Köroğlu aşireti. Köroğlu aşireti Osmanlı döneminde Anadolu’dan giden Türklerden. Sayıları bir milyonu aşıyor. Hafter tarafından etnik temizliğe tabi tutuluyorlar. Türkiye açısından kritik bir başlık.
- Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve Suudi Arabistan Ortadoğu’daki halk hareketlerini ezmek için tüm imkânlarını seferber etti. Hafter’e askeri ekipman ve finansal kaynak sağladılar. Üstelik BAE’nin telkin ve baskıları ile Hafter, Moskova’daki zirveden anlaşma metnine imza atmadan apar topar ayrıldı. Abu Dabi yönetimi her seferinde bölgede Türkiye’nin ayağına çelme takmak için uğraşıyor.
- Türkiye’nin politikalarından rahatsız olan diğer ülke Yunanistan. Yunanistan Berlin’deki konferansa davet alamayınca barış ve ateşkes çabalarını engelleme tehdidinde bulundu. Ankara’ya göre Rum-Yunan ikilisi AB’nin Türkiye ile ilişkisini rehin aldı. Tüm bunlara rağmen Ankara, doğu Akdeniz ve Libya’da diplomasi ve işbirliğine önem veriyor. Müzakere kapılarını açık tuttuğunun altını çiziyor.
- Ankara Berlin Konferansı’na giden süreçte her görüşme ve zeminde kalıcı, sürdürülebilir barışın sağlanamaması durumunda mevcut sorunun Libya’nın sınırlarını aşarak bölgeyi derinden etkileyeceği uyarısında bulundu.
KONFERANSIN SONUÇLARI VE ORTAYA ÇIKAN SORU İŞARETLERİ
- Birleşmiş Milletler (BM), 2011 yılından beri Libya’ya silah ambargosu uyguluyor. Ancak bu ambargo yıllardır bazı ülkeler tarafından deliniyor. Konferansta imzalanan metinde silah ambargosunun uygulanması isteniyor. “Ülkeler çatışmaları körükleyici eylemlerden kaçınsın, askeri yardım yapmayın, finansman desteği vermeyin” deniliyor. Konferansa katılan ülkeler Berlin’de Libya’daki silahlı çatışmalara müdahale etmeme ve Libya’nın içişlerine karışmama taahhüdünde bulundu. Soru şu: BAE, Suudi Arabistan ve Rusya bu sözünü tutacak mı? Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarından öğrendiğimiz kadarıyla katılımcılar Türkiye’ye “Bundan sonra oraya asker gönderecek misiniz?” sorusunu yöneltmiş. Peki aynı katılımcılar Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’ın yardımlarını sordular mı? Rusya’nın Wagner gücünü, Sudan’ın askerlerini sordular mı? Kısacası öncelikle Libya sahasındaki ülkeler sahneden çekilebilecekler mi?
- Serrac ve Hafter tarafından belirlenecek heyetlerin askeri komite oluşturarak birkaç gün içinde görüşmelere başlayacağı duyuruldu. BM çatısı altında bir mekanizma kurularak aylık toplantılarla Libya’daki gelişmeler takip edilecek. Konferansta bile hiçbir metine imza atmayan Hafter, tüm bu süreçlerde ne kadar yapıcı olacak? Hafter kalıcı ateşkese, sonrasında siyasi sürece nasıl ikna edilecek?
- Libya’da bir anda çözümün zor hatta imkânsız olduğu biliniyor. Başlangıç yapıldı. Ancak mutlaka somut adımlar atılmalı. Libya içindeki diğer ülkeler ve Hafter üzerinde verdikleri sözlere uymaları için baskı mekanizmasının kurulması gerekiyor.
- Berlin’de varılan uzlaşı sonuç vermeyecek olursa, neticesi ağır olacaktır.
Paylaş