Paylaş
Ankara’nın bakış açısı bu, ama bu bakış açısında ihtiyat da büyük bir yer tutuyor.
Anlatayım...
FETÖ ve PKK adına suç işlediği, terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım ettiği, askeri casusluk yaptığı suçlamasıyla 35 yılla yargılanan ve dava neticesinde örgüt için hiyerarşik yapıda olmamasına rağmen örgüte yardım etme suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası alan, hakkındaki “casusluk” suçlaması düşürülen, yurtdışına çıkış yasağı ve ev hapsi cezası kaldırılan, aldığı ceza yattığı süreye sayılan rahip Brunson ülkesine döndü.
O, cezaevinde ya da evinde cezasını çekerken Türkiye-ABD ilişkileri de gerildikçe gerildi.
Mevcut sorunlar konuşulamaz oldu, üstüne bir de yeni sorunlar eklendi.
Üst düzey bir kaynağımın ifadesiyle “Ağır bir hava vardı, hiçbir sorun konuşulamıyordu”. Rahibin evine dönmesiyle Ankara’nın deyimiyle “gerilimin aşılmaya başlandığı, normalleşme döneminin ilk basamağına adım atıldığı” bir döneme girilmiş oldu.
ABD Başkanı Trump’ın, Brunson’ın evine dönmesinin ardından yaptığı açıklamalar genel çerçevede “olumlu” bulundu.
Genel çerçevede olumlu ifadesini, “Diplomasi gereği pürüz yaratabilecek bazı kelime ya da kelimelerin görmezden gelinmesi tercih ediliyor” şeklinde açabilirim. Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile telefonda görüşme isteğini de Ankara’ya iletti.
Ancak Florida’yı vuran Michael kasırgası sebebiyle Trump Florida’ya gitti. Görüşme hemen gerçekleşemedi ama çok yakında olacak.
Cemal Kaşıkçı olayı nedeniyle ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo bugün Suudi Arabistan’dan Ankara’ya geliyor.
Sadece Kaşıkçı konusu değil, iki ülke arasındaki sorunlar da görüşmelerde ele alınacak.
Normalleşme döneminin ilk basamağı “sorunların artık konuşulabilir olması”.
Yani, ABD kendi sorunlarını gündeme taşıyacak, ama asıl PYD/YPG ve FETÖ başta olmak üzere Türkiye de tezlerini ve taleplerini gündeme getirmeye devam edecek. Tozpembe bir tablo yok, sorunlar ciddi. Ama “konuşulabilir” seviyeye geçildi.
Gelelim en merak edilen iki başlığa...
Yani Halk Bankası ve Hakan Atilla’ya...
Edindiğim bilgi şu:
Hakan Atilla konusunda süreç işliyor.
Eğer son dakikada bir sorun çıkmaz, normalleşmenin ikinci basamağına geçilir ise Hakan Atilla, ABD Adalet Bakanlığı’na “cezasının geri kalanını Türkiye’de çekmek istediği” yönünde bir dilekçe verecek, ABD Adalet Bakanlığı bunu temyize götürmeyecek ve Atilla da Türkiye’ye gelecek.
Bunun için 3-4 haftalık bir süreden bahsediliyor.
İkinci başlık ise Halk Bankası.
Bu konuda da süreç işliyor. Ankara’nın beklentisi yaptırımlar konusunda da olumlu bir adımın atılması.
Dediğim gibi, başkentte hava genel çerçevede olumlu ama yine de ihtiyatı elden bırakmamak lazım.
ÜÇÜNCÜ BASAMAK NİYE BÜYÜKELÇİ OLMASIN?
İkili ilişkilerde “kriz” karşılıklı zarar yaratır. Oranları farklı olsa da iki tarafın da mutlaka canını bir yerden yakar.
Eğer normalleşme döneminin ilk basamağına adım atıldıysa ve ikinci basamak yakın ise üçüncü basamak neden büyükelçi atanması olmasın?
ABD gibi bir ülkenin Türkiye gibi bir ülkede, hem de böyle bir bölgede büyükelçisinin olmaması normal mi?
Çok eleştirilen ve bir nevi Ankara tarafından şahsı “kriz” olarak nitelenen John Bass Ekim 2017 tarihinde Türkiye’den ayrılmıştı.
Tam bir yıldır ABD’nin Türkiye’de büyükelçisi yok.
Normalleşmenin üçüncü basamağında Ankara’da ABD büyükelçisi görsek fena mı olur?
Paylaş