DIŞARIDAN bakınca herhangi bir binadan ayırt edici özelliği yok gibi. Hatta üzerinde bulunduğu caddenin Yüksel Caddesi ya da Karanfil Sokak kalabalığını anımsatan sevimli karmaşasına takılıp kalırsanız fark etmeyebilirsiniz.
Oysa içeri adım attığınız anda yüzyıllık bir sanat eseri çevreliyor sizi. Ancak karşılaştırma yapmadan da duramıyorum: Bizim Akün, Ulus, Çankaya ya da Büyük Sinema bugün varolsa, onların estetiği ve heybeti, Electric sinemayı bir kalemde geçerdi. Notting Hill semtinde bulunan Electric Sinema’dan bahsediyorum. Ankara kent olarak, mimarisine değer katan yerlerini tamamen kaybetmişken, başka başkentlerde durum nasıl merak ediyorum. Bizde “alt tarafı ticari işletme” gözüyle bakılan tarihi değer taşıyan sinema yapılar burada kar-zarar dengesini ne şekilde sağlıyor, yıkılıp yokolmaktan nasıl kurtulabiliyor sorularına yanıt bulmak üzere Londra’dayım.
Üç hafta boyunca dolu
İlk izlenim yeterince çarpıcı: Bilet gişesinde telefonlara yanıt veren görevli “maalesef doluyuz, üç hafta sonrasına yer verebilirim” diyor. Oynayan film “Robin Hood” “SATC: Sex and the City -2” gibi büyük sinema zincirlerinde gösterilenden farklı olmadığı için merakım ikiye katlanıyor. Electric Sinemanın İşletme Müdürü Jon Nathan sorularımı iki seans arasındaki boşlukta çabucak cevaplıyor: “Burası özel bir işletme ama sinemacılık tarzı olarak Londra’da bir başka örneğimiz yok. Seyirci açısından hiçbir sorun yaşamıyoruz, neredeyse devamlı kapalı gişeyiz. Başka zincirlerle aynı filmleri oynatsak da, izleyici buradaki havayı seviyor ve tercih ediyor. Programlarımız piyasa filmleriyle sınırlı değil, gece seansıyla başlayıp sabaha kadar devam eden gösterilerimiz var, sanatseverler yoğun ilgi gösteriyor.” Reklam değil bu sözler. Ben oradayken Stanley Kubrick toplu gösterimi vardı ve biletleri tükenmek üzereydi.
Yıkımına belediye karşı çıktı
Peki böylesine cazip bir semtteki binayı ranta kurban etme gayreti hiç mi olmadı? Nathan “olmaz mı” deyip ekliyor: “1980’lerde, 1990’larda binanın yıkılması gündeme getirildi; ancak belediye burasını ‘İngiliz Kültür Mirası’ kapsamında korumaya aldı. 2002 yılında ise köklü bir renovasyona girişildi; ana mimariye hiç dokunmadan koltuklar değişti ve en arka bölüme bar/kafe eklendi.”
Devlet desteği?
“Sözkonusu değil, burası özel bir işletme ve kendimize yetiyoruz” diye ekliyor Jon Nathan. Resimlerden de göreceğiniz gibi, Electric son derece rahat, ev tipi büyük koltuklara sahip. Buraya yiyeceğinizi, içeceğiniz alıp koltuğa gömülerek, evdeki kanepe konforunda film izlemek mümkün. Hem de tarih ve estetiği doyasıya soluyarak. Bir sonraki durağım ise Londra’nın diğer ünlü sineması “Phoenix,” üstelik o da aynı Electric gibi 100 yıllık. Binaya girerken tamirat için kurulan iskeleler karşılıyor. Sinemanın iç dekorasyonu ise elbette hoş, aynı Electric gibi “art deco” üslubunun bir diğer örneği. Hayranlıkla resim çekerken, bir yandan da Ankara’nın önce kötü işletmecilik kurbanı olan, sonra da erotik filmler falan derken kaybolan sinemalarını (örneğin Sinema 70) anımsamamak elde değil. Ankara’nın göz göre göre elindekileri nasıl bozuk para gibi harcadığını düşünüp üzülüyorum.
Phoenix 90 yaşında
Phoenix sineması yetkilileri Eleni Primikiri ve Richard Crompton ile söyleşiyorum, verdikleri bilgiler “işin doğrusu nedir” kılavuzu olabilir: “Burası sinema sanatının hakkını veren bir mekan. Festivallere evsahipliği yapıyor, normal gösterimler haricinde söyleşi, panel ve okullar için film atölye çalışmaları da düzenliyoruz. Sinemamız 1910 yılında inşa edilmiş. 2001 yılında bazı iç düzenlemeler yapıldı. Ancak binanın tepeden tırnağa kapsamlı onarımı artık şart oldu. Bu amaçla fon oluşturuyoruz, çünkü işin maliyeti 1 milyon pound gibi ciddi bir rakam. Bunun üçte ikisini bireysel ve kurumsal bağışlarla sağlamaktayız, kalanını ise resmi kanallardan alacağız.” İşletme müdürü Paul Homer ekliyor: “Sinema salonu yine 255 kişilik olarak kalacak, mimarisi hiç bozulmadan onarılacak ve Eylül’de perdelerimizi gururla yeniden açıp 100. yaşgünümüze özel etkinlikler düzenleyeceğiz.” Tıpkı Electric gibi Phoenix sineması da “kültür mirası” kapsamında listelenmiş, yani yıkılması mümkün değil. Onarım için sinemaseverlerden gönüllü bağışlar adeta yağıyor, zaten gerisi için de “İngiliz Milli Piyango İdaresi” tarafından sağlanan fon imdada yetişiyor. Sözün kısası, yerel yönetimi, devleti, özel sektörü ve sinemaseveri elele vermiş, bilinçli bir şekilde kültür varlıklarına ve anılarına sahip çıkıyor. Kuşaktan kuşağa aktarılacak birikimleri yaşatmanın haklı gururunu taşıyor. Darısı başımıza diyeceğim, ama...