YIL 1938. Amerika’nın bazı eyaletlerinde çocuk yaşta evlendirilen kızların dramı sürmekte ve yerel yasalar yetersiz kalmaktadır.
İşte o sene vizyona giren bir film, konusu itibariyle tüm ülkede olay olur. Temel insan hakları bağlamında kadın-erkek eşitliği konusunu gündeme taşımakla kalmaz, geleneksel yapının kadınlara yönelik kötülüklerini de tartışılabilir konuma getirerek, ciddi yasal tedbirler alınmasına önayak olur. Burada bir ayrıntıyı atlamak olmaz: Her ne kadar bir Hollywood yapımı gibi görünse de, dedesi yaşında bir adamla evlendirilen 12 yaşındaki Jennie’yi anlatan “Çocuk Gelin/Child Bride” Amerikan hükümetinin sağladığı parasal destekle çekilmişti. Ankara’nın kültür ve sanat ortamına anlamlı bir zenginlik katan kuruluşların başında gelen Uçan Süpürge’nin “Çocuk Gelinler” ile ilgili 54 kenti kapsayan projesini gazetemizde okurken bir yandan düşünmeye başladım. “Child Bride” sonrası, çocuk gelinler denen insanlık ayıbı üzerine acaba dünyada kaç film yapıldı? Araştırınca ortaya çıkan tablo aslında başlı başına bir haber değerinde:
Ataerkil sosyal miras
1980’de “Madencinin Kızı/Coal Miner’s Daugther” veya 1985’te “Color Purple” gibi birkaç eski örnek dışında, güncel ve çarpıcı örnekler hep Pakistan, Hindistan ve Afganistan’dan veya Yemen, Etyopya gibi Afrika ülkelerinden geliyor. Uçan Süpürge ve Sabancı Vakfı öncülüğünde ortaklaşa yürütülen projeye kocaman bir selam öncelikle. Onlar karşılarında sadece “yıkıcı gelenekler ve ataerkil sosyal mirasın mağdurlarını” değil; aynı zamanda öz evladını bir satılık eşya niyetine kullanan, cinsellik dendiğinde muhafazakâr davranma konusunda mangalda kül bırakmayıp, 13 yaşındaki kızının evlenmesine “rıza gösteren” anne babaları bulacaklar. Daha önemlisi bütün bunların arka planını oluşturan “kadın dediğin erkekle eşit olamaz”, “eksik etek”, “sırtında sopa/karnında sıpa” gibi bir karabasan zihniyetle uğraşmak durumunda kalacaklar.
Durum sanıldığından vahim
Türkiye, bir yandan çağdaş dünyaya uyum sağlamak için çaba gösterirken, ne gariptir ki henüz birey olmanın anlam ve önemini kavramaktan uzak yaşamaya da devam ediyor. Eğer yıl 2010, Türkiye’nin şehirleri toplamı 81 iken “çocuk gelinler” projesi kapsamına alınan il sayısı 54 ise, durum sanıldığından vahim demektir. Listeyi birebir görmek daha çarpıcı, Ankara da bu trajediden muaf değil çünkü: Ankara, Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ardahan, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Bursa, Çankırı, Çorum, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Elazığ, Erzincan, Eskişehir, Giresun, Gümüşhane, Hakkari, Iğdır, İzmir, Kastamonu, Kayseri, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Kocaeli, Kütahya, Malatya, Mardin, Muş, Nevşehir, Niğde, Ordu, Osmaniye, Rize, Sakarya, Siirt, Sinop, Şırnak, Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Tunceli, Uşak, Van, Yozgat, Zonguldak. Yapılan araştırmalar zaten nerede durduğumuzun gayet net ifadesi. Gelişmekte olan ülkeler ağırlıklı olmak üzere dünyada 60 milyonun üzerinde çocuk gelin var. Türkiye’de bu durum üçte bir, yani kızların her üç evliliğinden biri erken. Erken ve zorla evlendirilen kızları nelerin beklediği ise görebilen gözler için öylesine dokunaklı ki kelimeler yetmez.
Şiddetle geçen bir hayat
Küçük yaşta evlenen kız çocukları vücutları tam anlamıyla olgunlaşmadan cinsel ilişkiye ve çocuk doğurmaya zorlanıyor. Elbette bu nedenle anne ve bebek ölüm oranları çok yüksek. Cinsellikten ve korunmadan habersiz, bir çocuk doğurma makinesi halinde istismar ediliyor. Okul çağında evlenip eğitimini bırakmak zorunda kalan kız çocuğunun geleceği de tamamen ipotek altına alınıyor. Her bakımdan kocasına ve onun ailesine bağımlı olan çocuk gelinlerin tüm hayatı fiziksel, duygusal, psikolojik ve cinsel şiddete maruz kalmakla geçiyor. Türk sineması çocuk gelinler konusunda “bil ama konuşma” taktiği uygulamış. Uçan Süpürge’nin 2007’de başlattığı “Evlilik mi Evcilik mi” film öyküsü girişimi ve bir yıl sonrasında ortaya çıkan iki kısa film de olmasa, şarkılarla yakılmış ağıtlardan öte pek bir şey kalmayacaktı. “Ana beni bir çocuğa verdiler” diye erken evliliğine ağlayan türküye kulak verirken, bir de Aysel Gürel’in Ünzilesi dinlenmez mi:
“Varmadan sekizine / Ergin oldu Ünzile / Hem çocuk hem de kadın / On ikisinde ana / Bir gül gibi al ve narin.” Ve gücünü hikayesinden alan, hiç konuşmasız yürek acıtan iki kısa film, “Nefes Al-Alma” “Beni Geri Çağır Hayat.” O iki kısa film artık Anadolu yollarına düşüp, size-bize-hepimize “bu ayıp tüm Türkiye’nin” diyecek. Başarılar dilemekle birlikte, sivil toplum kuruluşları ve derneklerin bu konuda mesafe kaydetmeleri için siyasi otoritenin, yasa koyucuların “gözlemci” olmaktan çıkmasının en temel şart olduğunu düşünüyorum. Bizim devlet destekli “Çocuk Gelin” filmi acaba ne zaman çekilecek, gerçekten merak ediyorum.
Yıkıcı gelenekler daha fazla hayat söndürmesin
“ÇOCUK Gelinler” projesinin koordinatörlüğünü yürüten Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği yetkilisi Selen Doğan amaçlarını şöyle özetliyor: “Kadınların yaşamına ve haklarına dair sorunlar, yalnızca kadınların değil tüm toplumun sorunudur. Çocuk evliliklerini de içeren her türlü şiddet ve ayrımcılığa karşı mücadeleye sivil toplum kadar devlet de, devlet kadar özel sektör de, özel sektör kadar yurttaşlar da el vermelidir. Biz eylül sonuna doğru 54 ildeki faaliyetler için yola çıkacağız, cebimizde iki kısa filmimiz olacak. Hemen herkesle konuşup, anketler yapıp kentlerin çocuk evlilikleri haritasını çıkarmaya çalışacağız. Medyadan beklediğimiz çocukların hikayelerini magazinleştirmeden görünür hale getirmesi, hem de karar vericilere bu yıkıcı geleneğin daha fazla hayat söndürmemesi için elini taşın altına sokmaları yolunda baskı yapması. Kadınların bize anlatacağı tanıklık ve deneyimleri kameraya alacağız; niyetimiz bu görüntülerden bir belgesel çıkarmak. Bu konuda film çekmek isteyen yönetmenlerle bilgi paylaşımına da hazırız.”