Yasa mı, tasa mı (II)

DÜN dedim ki, her devrim bir olağanüstülük durumudur. Normal sayılmaz. İsyandır.

Mevcut statüko ve legaliteyi yıkarak, kendi statüko ve legalitesini yaratmayı hedefler.

Artı, yine her devrim sınırlı bir süreçtir.

Anlık zamanlaması yaşanır.

İlelebet sürmez.

On aylık terör ertesi "Direktuvar"da istikrar arayan 1789 Devrimi de ilk delili sunar.

* * *

ZATEN, Leon Troçki’nin ürettiği "sürekli devrim" teorisini asla hayata geçmemiştir

Onun zıddı Benito Mussolini’nin "devinimci faşizm" nutukları da havada kalmıştır.

Yahut devrim sözcüğü öyle ayağa düşmüştür ki, Stalin’in aynı Troçki’yi katlettirdiği Meksika’da olduğu gibi, maskaralık "Kurumsal Devrimci Parti" (!) vaftizine varmıştır.

Veya, Mao’nun yaptığı gibi Çin "Kültür Devrimi" adı altında kıyam düzenlenmiştir.

Ve tabii bunlar özü, yani devrimlerin asla sürekli olamayacağı gerçeğini değiştirmez.

Doğası gereği, her devrim önce oturur; sonra da yeni statüko ve legaliteyle sistemleşir.

* * *

AMA yine de, yukarıdaki diyalektik gelişme ve "ehlileşme", bizim "ulusalcı-laikçi" cihetin diline doladığı "devrim yasaları" deyiminin lügatte olmadığı anlamına gelmiyor

Doğru, böyle bir deyim gerçekten de siyaset terminolojisinde mevcuttur.

Fakat, onların demokrasiye karşı silah olarak kullandığı kontekse girmez.

İlgisi yoktur.

Zira, adı üstünde "devrim yasaları", bu kavram da aynen o devrimin kendisi gibidir.

Yani, bir olağanüstülük, anormallik, geçicilik döneminin "adalet"ine (!) tekábül eder.

* * *

TABİİ, adalet dediğim için evrensel hukuku kastetmiyorum.

Aksine, onunla zıtlaşır.

Ama madem ki devrim bir "isyan anı"dır, o hırgürde evrensel hukuk kimi bağlar?

Metazori, özünde bir "kanunsuzluk kanunu" olan "devrim yasaları" devreye girer.

Eh sıkıysa da uyma, kopsi kefali, kelle ya giyotine yatar, ya darağacında sallanır.

Nitekim, sorgu sual hak getire, mezbahada koyun keser gibi o giyotinde o kelleyi uçuran Fransız; stepte keklik avlar gibi duvarda "beyaz" kurşunlayan Bolşevik ve gölde balık tutar gibi ipte muhalif asan Nazi ihtilálleri hep kendi "devrim yasaları"nı uygulamışlardır.

Ama bu uç örneklerde bile, Fransa "Konvansiyon"un "fren" kararlarıyla; Rusya "sosyalist legalite" açılımlarıyla; Almanya da Carl Schmitt’in "devlet egemencisi hukuk" teorileriyle, istim arkadan gelse dahi, "kanunsuzluk kanunu"na kılıf aramaya çalışmışlardır.

"Devrim yasaları" mümkün mertebe devrimin "tahkim süreci"yle sınırlanmıştır.

* * *

DOĞRUDUR, o tahkim süreci sırasında Cumhuriyet de "devrim yasaları" uyguladı.

Ama en önce, bunlar yukarıdakilerle kıyaslanamaz ölçüde i-n-s-a-n-i sayılmalıdır.

"İstiklál Mahkemeleri" ve "149’luklar Sürgünü" türü gelişmeler Fransız, Bolşevik, Faşist veya Nazi "kanunsuzluk kanunları" yanında zemzem suyuyla yıkanmış kalır.

Fakat daha da önemlisi, Mustafa Kemal’in büyüklüğü ve devlet adamlığı sırf söz konusu "devrim yasaları"nı mümkün mertebe mutedil tutmuş olmakla sınırlı değildir.

* * *

DEĞİLDİR, çünkü Anayasa, Medeni Kanun, Ceza Kanunu vs. Cumhuriyet anormal ve olağanüstü durumu çabuk aştı.

Yeni statükonun yeni legalitesini büyük bir hızla inşa etti.

Ve, bu "hukukileşme" anından itibaren de, "ulusalcı-laikçi" zevatın demokrasiye karşı tetiklediği "devrim yasaları" falan değil, tek ama tek bir y-a-s-a-l-l-ı-k söz konusudur.

Bunu da Türkiye Cumhuriyeti’nde bugün geçerli olan kanunlar belirler ve nokta!

Dolayısıyla, 85 yıl önceki olağanüstülüğün "devrim yasaları" tehdidi artık sökmez.

Biline, bu ülkede "ulusalcılar"ın ödlek tasaları ve öcü tasarıları değil, yalnız ve yalnız sivil ve demokratik bir sistemin "Cumhuriyet yasaları" hüküm sürüyor ki, tekrar nokta!
Yazarın Tüm Yazıları