ŞU üç isme mim koyalım: Mikolaj Kopernik , Charles Darwin ve Sigmund Freud !
Bu "Üç Silahşörler" insanı sı-ra-dan-laş-tı-ran hayati dönüşümlerin öncüsü oldular.
Polonyalı gökbilimci, dünyayı, yani o insanı merkez kılan kosmos inancı berhava etti.
İngiliz doğabilimci ise söz konusu insanın yaratılışını iláhiolmaktan çıkarttı.
Ve nihayet, Avusturyalı ruhbilimci, aynı insanın bilincini iradi denetimden soyutladı.
***
FRANSIZ ve Bolşevik devrimleri solda sıfır kalır, bunların her biri birer ih-ti-lal-dir.
Çünkü Kopernik, Darwin ve Freud, insanoğlunun iki ayak üzerinde doğrulduğundan beri farklı biçimlerde ama ortak "bilinmezler" ekseninde inşa ettiği paradigmayı yıktılar.
O "bilinmez"lere yanıt getirmekle veya mevcut cevapların yanlışını ortaya koymakla, tabuların, dogmaların, "mutlak"ların sorgulanmasına zemin hazırladılar.
Yani, insanın evrende "merkez", yaradılışta "tekil" ve ruhiyatta "özgür" olmadığınıispatlamakla, aynı insanın "ego" sunu yaraladılar. Süngüsünü düşürdüler. Kibrini tahrip ettiler.
İşte, karşılaşıkları tepkilerin nedeni de onların bu "yıkıcı işlev"inden kaynaklanıyor.
***
PEKİ de, doğru mu yaptılar?
Dini inanç ve imanlar başta, "Üç Silahşörler"in "müessem nizam"ı sarsması o insanlığı daha mı "bahtiyar" kıldı? Yoksa tersine, onu daha mı "bedbahtlaştırdı"?
Güneşin Dünya etrafında değil, Dünyanın Güneş etrafında döndüğünü bilmekle; Adem’in cennetten değil ağaçtaki maymundan geldiğini öğrenmekle; "Ben" imizi kendimizin değil bilinçaltımızın denetlediğini kavramakla, acaba bugün dünkünden daha mı "mutlu"yuz?
Bunlardan haberdar olmayan Amazonya yerlileri bizlerden daha mı "mutsuz"?
Çünkü, son tahlilde "modernite" kavramı içine giren ve "Üç Silahşörler"in de uzantısı olduğu "rasyonel düşünce" nin illá "mutluluk" (!) şırıngaladığına inanmıyorum.
Nitekim, Nietsche’ den Heidegger’e, söz konusu "mantıkçı modernizm"e getirilmiş olan çok ciddi ve çok somut eleştiriler asla yabana atılacak argümanlar sunmuyor.
Fakat öte yandan, belki o "modernite" yle haşır neşir olduğum içindir ki, Kopernik’siz, Darwin’siz ve Freud’süz bir iman silsilesinin beni tatmin edeceğine de inanmıyorum.
Hele hele, aynı Darwin’in "Evrim Teorisi"ni inkarcılık başta, "gayr-ı mantikilik"i baş tácı eden şu melûn "postmodern zamanlar" karşısında tam çileden çıkıyorum.
Dolayısıyla, aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık, soruya cevap getiremiyorum.
***
TAMAM da, aslına bakarsanız yukarıdaki sorunun bir anlamı var mı? Sorulmalı mı?
İnsanın hasletinde "bilinmez"e yanıt aramak olduğuna ve "Üç Silahşörler" cevaplarızatenispatladığına göre, "bahtiyarlık" ve "bedbahtlık" gibi öznellikler ne ifade eder ki?
Bizler ister mutlu, ister mutsuz olalım; ister güvendiğimiz dağlara yağan karın telaşına kapılalım; isterse de "gerçek" i keşfettiğimiz için çok sevinelim, nesnel olgu nesnel olgudur.
Korkunun ecele faydası yok, işte dünya güneşin etrafında dönmektedir!
İşte insan maymundan gelmektedir ve de işte bilincimiz denetimsiz oluşmaktadır.
Şu sıra "Evrim Teorisi"nde olduğu gibi, binbir dereden su getirerek bunları inkára kalkışmak o gerçeği değiştirmez. Dalından indiğimiz Afrika ağacını cennet bahçesine dikmez.
Fakat aynı zamanda, insanın maymuna uzandığını biliyor olmak, tabii ki dini iman da dahil, söz konusu insanın metafizik arayışlarına sekte vurmaz. Biri diğerini engellemez.
Söz konusu "Evrim Teorisi"nin niçin bilim felsefesi açısından da ispatlanmış olduğu, ama bu ispatın neden o metafizik arayışları önleyemeyeceği konusunu yarına bırakıyorum.