25 Ocak 2003 günü bu sütunda yayınlanan ve Bush’un henüz başlatmamış olduğu Irak maceraperestliğini yorumlayan makalem, "ABD Savaşı Kaybetti" başlığını taşıyordu.
Oysa, harekát ancak hipotez aşamasındaydı. Hálá "barış umudu"ndan söz ediliyordu.
Ben, böyle bir "ümit"in hayalden öteye gitmediğini ve Washington’un artık geri adım atmayacağını kaydetmeme rağmen, geleceğe ilişkin olarak aynen şu ifadeyi kullanmıştım:
"Evet, kaybetti. İsterse Bağdat’a iki günde girsin ve Saddam Hüseyin’i üçüncü gün yağlı kazığa oturtsun, ABD savaşı şimdiden kaybetti. Bu, böyle biline!"
Halep oradayda arşiv burada ve gelişmeler de ortada ki, yorumunu size bırakıyorum.
* * *
ANCAK, henüz başlamamış savaşta Birleşik Amerika’nın orta-uzun vadeli yenilgiye mahkûm olduğunu vurguladım ama aynı zamanda da; biri diğeriyle çelişmez, tamamlar, ülkemizin yine orta-uzun vadeli çıkarlarına "reelpolitik" yaklaşarak, Türkiye’nin o Amerika’ya "operasyonel transit hakkı" tanıyacak izni vermesini savundum.
"ABD uşağı", "vatan haini", "müstemleke aydını" türü küfürlere tınmadan, 1 Mart tezkeresinin onaylanmasını destekleyen çok sınırlı sayıdaki birkaç kalem arasında yer aldım.
Geçmedi ve tabii ki boynum kıldan ince, "egemenlik ulusundur" ilkesine riayet ettim.
* * *
ETTİM ama "birey muhalefet"imi sürdürdüm ve büyük çoğunluk "ret" kararını "zafer" diye tanımlarken ben tam aksine, kasten ironik bir "Kuzey Irak mı?" başlığını attığım 5 Mart 2003 yazımda "hayır"ı getireceği çok tehlikeli sonuçları söyle sıraladım:
"Havada bulut, sen bunu unut, TBMM kararından sonra Türkiye’nin yeni bölge oluşumlarında söz sahibi olmak hakkı ve şansı kalmamıştır (...)
"Mucize gerçekleşip savaş patlamasa bile Irak’ı mutlaka gasp edecek ve bölgeyi şekillendirecek olan ABD, Ankara’nın ’Kürt politikası"na artık izin vermeyecektir (...)
"Israr ettiğimiz takdirde de bu kez karşımıza peşmerge değil ’Coni’ çıkacaktır".
Tekrarlıyorum, birinci makale gibi bu ikincisi de daha Körfez savaşı patlamadan önce yazılmıştı ve yine Halep oradaysa arşiv buradadır, isteyen doğruluğunu denetleyebilir.
* * *
İŞTE,aradan geçen üç buçuk senede dere tepe düz gittik ve benim 5 Mart 2003’te "havada bulut, sen bunu unut" diye tanımladığım sürecin göz çıkarttığı noktaya vardık.
Yani demek istiyorum ki, ortalığa pompalanan "cengáver hava" tamamen kuru sıkıdır vene denli çocukça olursa olsun, yine de böyle kalması ve bir maceradan evládır.
Çünkü, Tezkere’yi redderek tá o gün Kuzey Irak denkleminde "söz sahibi olmak hak ve şansını yitirmiş" bir Türkiye’nin, çok sınırlı hava operasyonu veya çok kısa sıcak takip hariç, yukarıdaki bölgede artık bir "manevra marjı" yoktur ve olamayacaktır.
Aynı yazıdaki metaforik "Coni" benzetmesiyle kastettiğim gibi de, ısrar edildiği takdirde karşımıza bu kez peşmerge değil,başta ABD, hem Batı, hem Arap álemi çıkacaktır .
Ülkemizin ve ulusumuzun kaderiyle oynamak anlamına gelecek olan böyle bir varsayım hakkında ise kalem dahi oynatmak istemiyorum.
* * *
DOLAYISIYLA, iktidarın "gaz vermesi" dahil, siyaset ve medyada estirilen "seferi havayı" tadında bırakalım ve ayağımızı 1 Mart 2003 sonrasının nesnel tabanına basalım.
Hele hele, uzağı gördükleri için Tezkere’yi savunmuş olanlara dün "Amerikan uşağı" veya "Siyonist ajanı" diyen ve "İslamcı"sından "ulusalcı"sına uzanan sığ ufukluların şimdi de, sanki Davudi yıldızlı devletin saldırganlığı bir matahmış gibi İsrail’i örnek göstererek, "bizim elimiz niye armut topluyor" diyekoparttığı yaygaraya metelik vermeyelim.
Kendi düşen ağlamaz ve Tezkere’nin düşürdüğü yerden artık gerçekçilikle kalkalım.