'İSPANYA seçimleri terör açısından taktik bir zafer oluşturdu'.
Doğru! Heyhat ki, doğru! Clinton yönetimi sırasında ABD Dışişleri Sözcüsü olan James Rubin'in CNN televizyonuna yaptığı bu yorum gerçeği yansıtıyor.
Zira, José Maria Aznar hükümetinin Madrid katliamı ertesinde yürüttüğü ilk 'dezenformasyon operasyonu' şu an ortaya çıkan tabloyu açıklamaya yetmez.
Başka bir deyişle, İspanyollar mandepsiye getirildiklerini farkederek tepki oyu kullandılar ama, sebep - sonuç ilişkisine bakıldığında parsayı 'El Kaide' topladı.
* * *
ÖYLE, çünkü bir; 'İslami nihilistler'in 'cezalandırma' eylemi İberya devletinde iktidar düşürecek oranda başarıya ulaştı. Terör demokrasiyi etkiledi.
Çünkü iki; katliam, Washington'un Avrupa'daki iki temel müttefikinden birisinin anında saf değiştirmesini ve Birleşik Amerika'nın daha da tecride sürüklenmesini getirdi.
Dolayısıyla da, tedhiş uluslararası politikaya 'müdahale aktörü' olarak girdi.
Çünkü üç; saldırı, 11 Eylül'den beri Yaşlı Kıta'ya tam yansımamış olan panik ve korkuyu genelleştirdi. Şantaj ve dehşet Atlantik'in bu yakasında da kitleselleşti.
Ve nihayet dört; başta yerli halkın AB ülkelerindeki Müslüman - Arap kökenli göçmenlere karşı geliştireceği 'ihtiyat ve korunma refleksi'ni körüklemek olmak üzere, 'El Kaide', arzuladığı 'medeniyetler çatışması'nda çelişkileri derinleştirdi.
Bunlar sonsuz vahim gelişmelerdir ve terör açısından da 'taktik zafer'dir.
* * *
OYSA, ben ki 'W' rumuzlu Bush'un politikalarına karşı çıktım; ben ki Madrid dahil Washington'un dümen suyuna giren AB başkentlerini kıyasıya eleştirdim; ben ki ABD'ye alternatif Avrupa'nın avukatlığını ısrarla üstlendim, dolayısıyla, yukarıdaki faktörlerden en az bir bölümünün 'işime gelmesi' gerekir.
Eh, dobra dobra söyleyemesem dahi lafı ağzımda geveler ve özünde 'mehel olsun' anlamı taşıyacak bir tavır takınabilirdim. Biraz 'kalem kıvraklığı' gerekirdi.
Tıpkı, 11 Eylül'ün gerçek anlamını hala kavrayamamış bizim bazı 'İslamcı', 'solcu' ve 'radikal muhalif' yazarların bugün de yapmayı sürdürdüğü gibi...
* * *
FAKAT bu benim için mümkün değil ve zaten iki gündür vurguluyorum, cinnet derecesini artık 'ölümü istiyoruz' siarını benimsemeye vardırmış 'Müslüman' yaftalı 'nihilistler'; yani 'inançsızlık inançlıları' karşısında milim taviz veremem.
Onları 'açıklamak' için 'İspanya'nın Irak'ta işi neydi' diye sorarsam, Aznar'ın ABD yandaşlığına ne denli karşı olursam olayım, 'taktik zaferi'ne hizmet ederim.
Hayat ve dünya, psikanalist kanapesinde bile değil, tımarhane odasındaki deli zırvalarına bırakılamaz. Zaten bir başlarsanız, sorunun ve zırvanın nihayeti gelmez.
Bugün uluslararası ilişkileri 'tedhişçi ruhiyatı'yla 'anlamaya' kalkışmak; türbanı yasakladı diye Fransa'yı terörle tehdit eden 'fidyeci İslamcılar' yarın kıyam yaptığında da, 'yasaklamasaydı' diyen 'anlayış'ı onaylamak zorunluluğunu getirir.
Paniklemiş ahali Müslüman göçmenlere karşı 'ihtiyat refleksi' geliştirdiğinde; bunun tepkisini kullanan 'El Kaide' de göçmenler arasından adam devşirdiğinde ise, 'medeniyetler çatışmasını Batı körüklüyor' diye mugalataya başvurursunuz.
'İslami nihilistler'in Madrid vahşetiyle kazandığı 'taktik zafer'in tedricen 'stratejik zafer'e dönüşmesine; dolayısıyla insanlığın hezimetine yardım edersiniz.
'Ak - kara' formüllerinden nefret ederim ama şimdi 'hayatı istiyoruz'la 'ölümü istiyoruz' şiarları arasında tercih yapmak zorundayız ve de orta yolu yok.