Paylaş
Tuğrul Şavkay Usta ‘Tarihle Hesaplaşmak’ başlığı altında yayınladığı o emsalsiz makalede sorunu zaten enine boyuna inceledi ya, yine de konunun büyük öneminden dolayı ben bir kez daha üzerinde duracağım.
Şu yeni tarih kavramını kastediyorum...
Çünkü biliyorsunuz, ‘eğitim reformu’na paralel olarak okullarda kullanılan ders kitaplarından da bilimum ‘etnik ögeler’ ayıklanacakmış.
Örneğin, Çerkez Ethem artık Ethem Bey olarak zikredilecek ve Şeyh Sait'in Kürtlüğü silinecekmiş. Şahıs belirleyen aidiyet sıfatları iptal edilecekmiş.
Şimdi meraklanıyorum, acep musikimizin ‘Kürdili Hicazkar’, ‘Acem Aşiran’, ‘Arap Aksak’ veya ‘Bulgar Darbı’ usul ve makamlarını neyle değiştirecekler?
Sonra, Şavkay Usta'nın belirttiği gibi, mönüdeki ‘Tatar böreği’ni, ‘Acem pilavı’nı, ‘Arnavut ciğeri’ni ya da ‘Çerkez tavuğu’ artık nasıl yazacaklar?
Ne demeli?.. Anneannem yaşasaydı ‘Kırk yıllık Yani, olur mu Kâni’ derdi.
Ben kendi hesabıma Allah akıl fikir ihsan eylesin demekle yetiniyorum...
* * *
EH, durum böyle olunca Sokullu'nun Sırp, İbrahim Müteferrika'nın Macar veya Cezzar Ahmet Paşa'nın Boşnak asıllı olduğunu söylemeyi de suç addederler.
Hatta, ‘Rumeli Beylerbeyi’ terimini de yasaklayabilirler.
Yalnız her şeyiyle Türkleştirilmiş bir kuşak yetiştirmekle kalmayıp, aynı zamanda her şeyiyle Türkleştirilmiş bir tarih üretirler. Yoktan var ederler.
Fakat bu tarih objektif tanımla uyuşmuyormuş, ne gam... Mustafa Kemal ‘Nutuk’ta Çerkez Ethem sözcüğünü on yedi defa kullanıyormuş, kim takar...
Zira statüko zaptiyelerini tarihin nesnel gerçeğini çocuklarımıza öğretmek değil, bu tarihin resmi ideoloji tırpanından geçmiş öznel yorumunu genç beyinlere şırıngalamak ilgilendiriyor. Muhteremler tahrifatla iştigal ediyor.
Ama ben Rumcayla harmanlanmış İstanbul tabirini kullanmakta ısrarlıyım:
Böyle tarihe kitakse!..
* * *
İLK tezahürleri Cumhuriyet'le beraber ortaya çıkan yukarıdaki olgu o yıllar konjonktüründe anlaşılabilirlik, en azından açıklanabilirlik taşıyordu.
Çok milletli bir imparatorluktan modern ulus - devleti yaratan kadroların aşırılıklara kaçması ve ‘Türk Tarih Tezi’ türünden safsata teoriler üretmesi büyük devrimin diyalektiğinde doğal karşılanabilirdi. Hatta belki gerekliydi.
Ancak o dönem geçerli olan şeyler bugün artık ne açıklanabilir, ne doğal!
Ötesi, onları tekrarlamak artık mümkün değil. Orwell'in ‘1984’ündeki gibi her şeye kadir ‘Büyük Birader’in şimdiye hükmedebilmek için geçmişi sürekli tahrif etmesi, şükür hayat roman değil, 1998 yılında imkânsızlık arzediyor.
Yaşadığımız bilgi ve iletişim çağı tek tip insan, tek kalıp düşünce ve tek resmi tarih şablonuna sarılan statüko zaptiyelerine fazla şans tanımıyor.
Onlar kitaplara ‘Ethem Bey’ yazsa da, çocuklarımız eninde sonunda Çerkez Ethem'e de, Çerkezliğe de vakıf olacak. Bu, çocuklarımızı zenginleştirecek.
Onlar ‘Arnavut ciğerini’ mönüden çıkartsa da, çocuklarımız Şemsettin Sami' nin etnik kimliğini eninde sonunda keşfedecek. Bu, çocuklarımızı düşündürecek.
Onlar ‘Rumeli’yi lugatten silse de, çocuklarımız eninde sonunda büyük bir imparatorluğun mirasçısı olduklarını öğrenecek. Bu, çocuklarımıza haz verecek.
Çocuklarımız bunları belki okulda yasaklı kitaplardan, belki kütüphanede yok araştırmalardan, belki de bilgisayara bağlı ‘İnternet’ten öğrenecek.
Ve çocuklarımız tahrifatı öğrendikçe, statüko zaptiyelerini alaya alacak. Gülecek. Onlar daha yalnızlaşacak. Onlar daha zavallılaşacak.
Statüko zaptiyeleri tarih kitaplarını yine değiştiriyorlarmış...
Varsın değiştirsinler, statüko zaptiyeleri kolektif hafızamızdaki ve bilgisayar disketimizdeki tarihi asla ve asla değiştiremeyeceklerki!
Paylaş