Tanya’nın tefrikası (III)

BAZI filmlerin başlangıcında dendiği gibi, yer, şahıs ve olay itibariyle gerçekle hiçbir ilgisi bulunmayan ve tamamen benim tahayyül dünyamdan çıkmış olan ‘Tanya’nın Tefrikası'nda üçüncü bölüme, kolayıma geldiği için birinci tekil şahısı kullanarak, geçen hafta kaldığım yerden devam ediyorum.

Yani, bir bar tezgahında tanıştığım Tanya ve oğlu Antuvan'ı, çocuğun internete bakması bahanesiyle evime davet ettiğim ve onların da bu daveti kabullenerek eşiğimden içeri adım attıkları andan itibaren...

*

İÇERİ girdiler ki, her ikisi de evimin ‘sıcak havası’ndan dem vurdular.

Fakat Allah'tan, kitaplarımı kastederek, o nefret ettiğim ‘bunların hepsini okudunuz mu’ sorusunu sormadılar.

Bense, sözüm söz, hem Antuvan için bilgisayarı devreye soktum, hem de ne içeceklerini sordum. Çocuk meşrubat, Tanya İtalyan aperitifi istedi. Verdim.

CD'ye de uzak nostaljiyaların genizden gelen bir cazi sesini koydum.

Ufaklık derhal sanal dünyaya daldı ve bizleri unuttu. İyi ki de unuttu !

Çünkü, salonum hem çalışma, hem oturma odası vazifesi gördüğünden, oğlanın cingözlük etmeye kalkıp, ekranda gezinirken aynı anda bizlere de kulak vermesi durumunda, anneye mahrem bir ‘girizgah’ yapabilmem tamamen imkansızlaşırdı.

Zaten, yine havadan sudan konuştuk. Üstelik birbirimize ‘siz’ diye hitap etmeyi sürdürüyoruz. Tanya kendi işinden, ben de kendi işimden bahsettik.

Fakat o dönüp dolaşıp, şu an, köken itibariyle de ait olduğu bir Ortadoğu ülkesinde bulunan ve mesleki ününü bilhassa vurguladığı mimar kocaya geliyor.

Ailenin ‘asalet’ini, hayatın görkemini, familyanın zenginliğini anlatıyor.

Sarışın, soğuk ve cazibeli kadın kızları ve oğlu için dişini tırnağına katarak çalıştığını söylemiş olduğundan benim de dilimin ucuna ‘peki, o orada servet içinde yüzerken siz neden burada didiniyorsunuz’ sorusu geldi.

Ancak, ne me lazım, ‘aile tragedyası’ depreştirerek bir çuval inciri berbat eder ve Tanya'nın üzerine soğuk su içerim korkusuyla çenemi tuttum.

Fakat bu arada da farkediyorum, demin bar tezgagında ilk kıvılcımı çakmış olan ‘elektiriklenme’ sürüyor. Benim şimdi mutlaka işi üstelemem gerek...

Antuvan'a göz attım, çocuk ekrana girecek gibi ve bizi umursadığı yok.

Hemen, ‘şanslı kocanızın yerinde olsaydım sizi yalnız bırakmazdım. Üstelik unutmayın, sizi ilk gördüğümde de o barda işiniz olmadığını söylemiştim’ dedim.

Cevap vermedi. Ama, hem yüzünden derin acılarla dolu bir tebessüm geçti, hem de telaffuz ettiğim cümlenin hoşuna gittiğini anladım.

Sonra ayağa kalkarak özür diledi ve tuvaletin ne tarafta olduğunu sordu.

‘Göstereyim’ dedim ve çocuğu salonda bırakarak arka koridora seğirttik...

*

ORADA aniden öptüm. Tereddüte düşmeden, önce ensesini hafiften okşayarak; sonra da bedenini kendime çekerek ve dudaklarını ısırarak, hırsla öptüm.

İlkin direnir gibi oldu. ‘Antuvan içeride, n’apıyorsunuz' dedi. Ardından kendini bıraktı. Dar koridorun duvarına yaslayarak, tekrar arzuyla öptüm.

Birden itti ve tuvalete girdi. Ben, renk vermeyerek salona döndüm.

Çocuğa yeni meşrubat isteyip istemediğini sordum. Oğlan teşekkür etti.

O sırada anne geldi ve Antuvan'ın cevap vermesine imkan tanımayan bir ses tonuyla, ‘hadi saat geç oldu, artık gidiyoruz’ dedi.

Ancak kartımı verebildim ve telefon numarasını istemeye fırsat kalmadı.

Onlar giderken Tanya'ya, oğlan durumu farketmesin diye yine ‘siz’le hitap ederek, ‘lütfen, beni mutlaka arar mısınız’ diyebildim...

*

BELKİ arar da evde bulunmam korkusuyla hattımı cep telefonuma nakletmeme rağmen ne cumartesi, ne de pazar kadından ses seda çıkmadı.

Kokusu bile yok, az biraz dudaklarının lezzetini hatırlıyorum, o kadar...

Tanya pazartesi sabahı aradı. ‘Gel’ dedim, ‘mutlaka, hemen, derhal gel’!

Ayrıntı gereksiz, pazartesiyi salıya bağlayan gecenin nihayetine doğru, sonsuz arzular yorgunluğunun ertesinde, ben, şimdi sırtına benim robdöşambrımı geçirmiş olan Tanya'nın karşısında cigara içiyor ve onu seyrediyordum.

Aniden, ‘kocamın da böyle bir robdöşambrı vardı. Hapisteyken istemişti de, ziyaret günü cezaevine götürmüştüm’ dedi. Şaşırdım. İster istemez, ‘kocan neden hapse girmişti’ diye sordum. Sustu. Konuşacakmış gibi oldu, yine sustu.

Sonra birden, yüzünde tarifsiz acılı bir ifadeyle, ‘çünkü, küçük kızımızla ensest ilişkisi olmuştu’ dedi.

*

BURADA ‘şaşırdım’ kelimesi anlam ifade etmiyor. Çıldırdım mı demek gerek?

Fakat yine de ilk reaksiyonum, ‘böyle kötü şaka yapılmaz’ demek oldu.

Ürperen, hatta titreyen Tanya robdöşambra sarılarak bana baktı ve ‘şaka yapar gibi bir halim var mı’ diye sordu.

O andan itibaren, biraz öncesine dek yalnız bir gecelik ‘hijyenik ilişkiler’ kategorisinde algıladığım Tanya benim için bambaşka birisi oldu.

Ve yine o andan itibaren, ben de bambaşka birisi oldum.

*

YER, şahıs ve olay itibariyle gerçekle ilgisi bulunmayan ve tamamen benim hayal dünyamın ürünü olan ‘Tanya’nın Tefrikası'nda 4. bölüm gelecek pazara...
Yazarın Tüm Yazıları