EH ‘‘Sevgiler Günü’’ydü ya, hadi söyleyin bakalım dün akşam ne yaptınız?
Rica ederim efendim, tabii ki mahreminizi sorgulamak ne haddime!
Lütfen vakit skalasına ilişkin kelimeleri gayet itinayla seçtiğime ve ‘‘gece’’ değil ‘‘akşam’’ dediğime dikkat buyurun.
Terbiyesizlik ve cüretkarlığı elalemin yatak odasına uzanmak raddesine vardırabileceğimi düşünenler hakkımdaki rezil-i rüsva iftiralara inanmış olur.
Hatta, bu yazıyı geç bir pazar mahmurluğuyla ve ayak tabanlarınızı karınızın, kocanızın, yavuklunuzun, sevdalınızınkilere değdirerek okuyor olsanız dahi, otel komiliğini çoktan bıraktığım için başucunuza çay kahve servisi yapmasam bile, sizlere sadece ‘‘sabah şerifler hayrolsun’’ demekle yetiniyorum.
Gerisi beni hiç mi hiç ilgilendirmez, nokta!
*
YUKARIDAKİ soruyla kastetmiş olduğum şey sadecene ve sadecene, ‘‘günün mana ve ehemmiyetine binaen’’ (!) şu ‘‘Sevdalılar Bayramı’’nda ‘‘sevdalı’’ addettiğiniz insanla özel bir şey yapıp yapmadığınıza tekabül ediyordu.
Yani ne bileyim ben, kadınsanız, eczane çırağını kafese koyup ve hekim reçetesi olmadan erkeğinize ‘‘Viagra’’ hap sürprizi mi yaptınız? Yok erkekseniz kadınınıza, katalogdan seçtiğiniz ve postayla ısmarladığınız siyah jartelli erotika çamaşırını hediye mi aldınız? Veya daha romantikalı davranıp, haftalar öncesinden masa ayırttığınız kalburüstü lokantada álá yemekler mi taam eylediniz?
İşte masumane sorum ancak bunları içeriyordu ve bir defa daha tekrarlıyorum, hapın etkisi, jartelin libodosu, yemeğin sonrası benim üzerime vazife değil.
Yine nokta !
*
FAKAT,bunlara dahi cevap vermeyi reddediyor ve içgüdüsel bir korunma mekanizmasıyla, ‘‘Ahiret sorusu sormayı bırak da, önce sen n'aptın onu söyle bakalım, efendi’’ türünden bir cümleyle tersliyorsanız, peki canım keyfiniz bilir.
Israr etmiyorum. Sandığınızdan çok daha munis, üstelik sizin mecazi anlamda kullandığınız kelimenin tam tersine gerçek anlamda efendi bir insan olduğum için de, ‘‘İnşallah bitişiğinizdekinin ayak tabanları buz gibidir ve kahve fincanını yatağa boca edersiniz de çarşaflarda leke kalır’’ cinsinden bir bedduada bulunmuyorum.
Hatta, yukarıdaki içgüdüsel korunma mekanizmanızın hem ‘‘Viyana ekolü’’, hem de ‘‘Lacan'cı’’ psiko psikanalitik tahlillerine girişip, neden böylesine bir yanıtla beni terslediğinizin ruhi kökenlerini yüzünüze vurarak, utançtan yorganın altına saklanmanıza sebep olacak değilim.
Pazardır ve de işte o ‘‘Sevgililer Günü’’nün ertesi sabahı, affettim gitti!
Benim ne yaptığıma gelince mi?
*
HAYIR hayır, dobra adamım öyle saklım gizlim yoktur ama yine de sorunuzu maddeten cevaplayamayacağım.
Çünkü unutmayın ki matbaaya ilişkin teknik nedenlerden dolayı ben zaten Pazar eki makalelerini önceden yazıyordum ve üstelik bu hafta bir de kar kış alarmı devreye girince, şu satırlar perşembe öğle saatlerinde klavyemi takırdatmaktadır.
Dolayısıyla, henüz zamanda ve mekanda yaşanmamış bir şeyin yanıtı olamaz.
Biliyorum biliyorum, şimdi bütün kötü niyetinizle ‘‘Kekaa, kaytarmak için bahanen hazır, o halde ne yapacağını söyle bakalım’’ diye dikine gideceksiniz.
Dedim ya, iftiralarınızın aksine asla nobran bir adam değilimdir, ona da kabul!
Ancak şimdiki yanıtımda da yine ‘‘kaytarmaya’’ (!) çalıştığımı söylemeye falan kalkışmayın, o takdirde külahları değişiriz ve malum, yavaş atın çiftesi pek olur.
İşte cevabım!
*
EĞER yalanım varsa namerdim, ‘‘ritüel’’ olarak diğerlerinin kutlamasına sonsuz saygı duymama rağmen ben kendi hesabıma, bayram seyran yılbaşı doğumgünü cinsi şeylerden daima nefret ettim.
Eh, şimdi ‘‘geleneksel’’ (!) kutlamaları dahi reddeden bir adamın sonradan ortaya çıkan ve esas olarak ‘‘tüketim toplumu’’ genellemesi içine giren yok ‘‘anneler günü’’, yok ‘‘babalar günü’’, yok ‘‘sekreterler günü’’, yok ‘‘elinin körü günü’’ türünden şeyleri kutlaması mümkün olabilir mi?
Üstelik, 14 Şubat da ‘‘sevgililer günü’’!
Hadi işin ‘‘tarihçe’’sine ilişkin katakulliyi geçeyim ama tabii ki şu kesin, her halükarda ‘‘sevgili’’ olabilmek için bir kişi yetmiyor ve ikinci bir şahıs gerekiyor.
*
ARADINSA bul, hani nerede o?
Hani sizin bu sabah ayak tabanlarınızı değdirdiğiniz ‘‘öteki’’ tabanlar?
İlla Kaf dağının ardındaki peri kızını bulacağım sevdasına diğer ayakları hep iteklediğimi kabulleniyorum ama nesnel vakıayı da saptıyorum, işte yok, yok, yok, yok.
‘‘Sevgililer Günü’’ veya ‘‘elinin körü günü’’, benimkiler sırf çarşafa değiyor.
Fakat durun bakalım ve‘‘mehel olsun burnu büyük kerata’’ diye dereyi görmeden paçaları sıvamaya kalkışmayın.
Daha ‘‘Sevgililer Günü’’ne yaklaşık kırk sekiz saatim var ve belki ben de bu sabah ayak tabanlarımı ‘‘öteki’’nin ayak tabanlarına değdirmiş olurum ki, nedense pazar pazar tersliği üzerinde olan sizler yine mahcup duruma düşersiniz.