Savaşma, seviş

ON dokuz yaşın fütursuzluğunda yaşıyordum ve başımda hem kavak yelleri, hem de isyan fırtınaları esiyordu. Üç gün önce Sirkeci'den 2. mevki kuşetine binmiş olduğum tren Londra'nın Victoria istasyonunda nihayet terminüs dedi.

Kraliçe başkentiyle ilk kez müşerref oluyorum ama iç cebim gibi biliyorum. Hemen metro ve yurttaki yatakhane ranzasına sırt çantamı atıp, tekrar metro...

Piccadily alanına gidiyorum ! Akranlarımla randevum var. Sözleşmişiz.

Merdivenin ağzından, reklam ışıltılarının henüz yaz akşamı alacalığını tam bastıramadığı meydana çıktım ki, Allah'ım bu ne büyüdür... Bu ne efsundur...

Beyaz, siyah, sarı, yedi değil yetmiş yedi düvelin gençliği işte orada !

Yere bağdaş kurup gitarda ‘Mr Tambourine Man’ tıngırdatan mı istersiniz, yoksa meşrubat kutusunu bir davul gibi kullanarak Bob Marley mırıldatan mı...

Ve sonra, ‘heil’, ‘salut’, ‘selam’ çabucak yarenlik... Ülke, millet, ırk kim takar, derhal kurulan dostluklar... Ötesi, çabuk ve aleni flörtler...

Alaman İngrid'i mıncıkladığımda devriye gezen ‘bobby’ polis şöyle bir göz atmıştı ama, bizi bırakıp, uluorta duman üfleyenlere seğirtmişti...

* * *

‘POST - atmış sekiz’in o ihtilalci dönemi hem isyanın mukaddes addedildiği, hem de ‘savaşma, seviş’in felsefe bellendiği devinim yıllarıydı.

Ahdımız var, hayatı değiştireceğiz. Şaka maka, galiba da değiştiriyoruz.

Ortak lisanımız ise müzik ! Her ne kadar ‘beat generation’ deyimi biraz daha eskiye uzansa bile, işte bizim ‘Beatles’ımız ‘İmagine’yi söylemektedir.

Zaten Amerika'da, tüm bunları harmanlayan ve Yeni Dünya'daki ‘yeni kuşağı’ buluşturan ‘Woodstock’ festivali gerçekleşmiştir ki, o en büyük efsanemizdir.

Ve, şimdi Avrupa'da da başladı. 1969, Rolling Stones ve Eric Clapton Hyde Park çayırına yarım milyona yakın insanı topladı. Gerisi de geliyor. Gelecek.

Yine İngiltere'nin White Adası'nda düzenlenenlere gidemediysem de, yalın ayak başı kabak ve kah kamyon kasasında otostop, kah tren sahanlığında kaçak yolcu, bendeniz Hollanda Scheveningen'indeki, Danimarka Kopenhag'ındaki veya Belçika Werchter'indeki bütün kulak ziyafetlerinde daima hazır ve nazırım...

Gündüz, Simon ve Gurfenkel sağnak yağmur altında ‘Love’yi söylüyor.

Akşam, kamp ateşleri etrafında ‘savaşma, seviş’ aşkları oluşuyor.

Gece de, vıcık çamur üstündeki çadırlardan o aşkların arzuları haykırıyor.

Benim kuşağım modern zamanların ilk ‘küresel’ gençliğiydi ve böylesine bir evrenselliği de her şeyden önce müziğin ‘küresel’ tınılarına borçluyduk.

* * *

BU çok yakın ve çok uzak gençliğimi ‘Milliyet’in Elif Korap imzasıyla iki gündür manşete çektiği ve Batı sınırımızdaki Arda Suyu boyunda, Türk, Yunan ve Bulgar gençlerini bir araya getiren müzik festivalinden dolayı hatırladım.

Zahir ayakta uyuyorum, Yunanistan tarafındaki festival altı yıllıkmış...

Neyse, burada önemli olan Avrupa şölenleri gibi, dil, din, ulus tabu ve önyargılarından arınmış ortak Balkan gençliğimizin müzik etrafında buluşması.

Derin ve kalıcı kardeşliklerin en sağlam temeli böyle atılır !

Nasıl eskiden Bob Marley ‘rasta’sıyla ırkçılığın ruhuna fatiha okunmuştu, şimdi de Vasili Papakonstantinu rock'unda şovenizmin canı cehenneme yollanır ve Okay Temiz davulunda milliyetçiliğin üstüne sifon çekilir.

Ortak gençliğimiz Nur'un Dimitri'yle ve Ercan'ın Svetlena'yla oluşturduğu evrensel aşkları belki sirto, zeybetiko veya çiftetelli oynayarak; belki tekno dinamiklerde sallanarak; belki de hepsini harmanlayarak kutladılar ama, onlar her halükarda hem kendilerini, hem bizleri birbirimize daha çok yakınlaştırdılar.

Suyun öte yakasını ve bu yakasını, Arda'nın şırıldıyan akıntısına nispet, gitarların, davulların, sazların, buzukilerin tınılarıyla bütünleştirdiler.

Haydi gençler; haydi Türk, Yunan, Bulgar; ve haydi Rumen, Arnavut, Sırp ve Makedon gençler, evrensel müziklerin ritmlerinde, ‘savaşmayın ve sevişin’ !
Yazarın Tüm Yazıları