Paylaş
Fakat ne zaman ki birey mahremiyetine tecavüz eden şu kaset komplosu ortaya çıktı, o andan itibaren altı oklu parti liderini tavizsiz sahiplenmekte zerre kadar tereddüde düşmedim.
Zaten tersini de tahayyül dahi edemezdim.
EDEMEZDİM, çünkü velev ki hasım addedelim, her hangi bir kamusal şahsiyetin şu veya bu “zaaf”ından (!) yararlanmaya kalkışmak ahlâki değerlere ihanet anlamına gelir.
Zira o ahlâk riyakâr ve sahtekâr bir bel altı zaptiyeliği değildir. Bambaşka bir şeydir.
Tam tersine ve de bilhassa, gerçek ve dürüst “a-h-l-â-k” bu tür bel altı zaptiyelerine karşı özel hayatın kutsallığını ve dokunulmazlığını sonuna kadar savunmaktır.
Hele hele söz konusu zaaflar politik amaçla ve üstelik yasal suç oluşturan kumpaslar vasıtasıyla ortalığa saçılıyorsa, bunlara prim vermek gayr-ı ahlâkiliğin en zirve noktasıdır!
Önyargıların aksine ahlâk uçkurda değil, o uçkurun mahremiyetine saygıdadır!
İMDİİ, madem fikirleriyle hiç bağdaşmasam dahi dün altı oklu kurum liderini o rezilâne komploya karşı tavizsiz sahiplenmiştim, bugün de aynısını yapmakla yükümlüyüm.
Yani en az CHP kadar soğuk bakmama rağmen bazı MHP adaylarını hedefleyen ve yine az yukarıdaki kadar kepazelik arzeden son şantajlara karşı da kayıtsız kalamam.
Riyakâr değil dürüst ve namuslu olan “a-h-l-â-k” üç hilâlli parti üyelerinin özel hayat mahremiyetini de aynı kararlılıkla savunmak zorunluluğunu getiriyor.
OYSA şüphesiz, söz konusu MHP lideri Devlet Bahçeli’nin tek delil sunmadan kumpası AK Parti iktidarı ve şu sıralar vur abalıya dönüştürülmek istenen Fethullah Gülen Hocaefendi camiası üzerine yıkmaya çalışması; buna karşılık Bursa’daki Sağır Sultan’ın bile bildiği iç bünyedeki çelişki aktörlerini es geçmesi zerre kadar inandırıcılık taşımadı.
Olsun, işin özü değişmez. Burada önemli olan yegâne şey ilkesel tutum almaktır.
Zira tıpkı Baykal vukuatında yaşandığı gibi, bir bölüm MHP ricalinin mahremine tecavüz ederek politik çıkar hedefleyenler kim olursa olsun, sahte bir “ahlâk” adına bu iğfale prim vermek ve onu kullanmaya yeltenmek aslında yine “gayr-ı ahlâkiliğin” ta kendisidir!
Çünkü tekrarlıyorum, bütün bireyler gibi kamusal şahsiyetlerin de “uçkur meselesi” (!) bir tek kendilerini ilgilendirir. Varsa da eşlerini, refakatçilerini ve ailelerini ilgilendirir.
Dolayısıyla CHP’li MHP’li; şu fraksiyonlu bu hizipli; her insanın özel hayatı kutsaldır ve röntgencilerle teşhircilerin yatak odasına burun ve kamera sokması en rezil ahlaksızlıktır.
MALÛM, lâf ola beri gele kabilinden kendimize Akdenizli diyoruz. Tabii ki değiliz!
Ne İtalya’daki gibi Mussolini veya Berlusconi’nin “dişi fatihi” olması; ne Fransa’daki gibi Mitterrand’ın metres koleksiyonu yapması; ne de Yunanistan’daki gibi Papandreu’nun “yetmişinden sonra azması” (!) Türkiye’deki siyasetçiye “dinçlik primi” getiriyor.
Olabilir! Daha muhafazakâr, daha pederşahi, daha gelenekçi bir toplumuz.
Tamam ama aslında son derece izafi olan “genel ahlâk” anlayışımız böyledir diye ha bre kamusal şahsiyetlerin uçkurunu dikizlemek ve her “zaaf”ı (!) politik çıkara tahvil etmeye yeltenmek böyle bir “genel ahlâk”la da asla ve asla bağdaşmıyor.
Tam tersine, yüzseksen derece zıddına, bu tür alçaklıklar bırakın modern bireyin, dini anlamdaki kulun mahremini dahi mukaddes kılan o “ahlâk” sıfatının ırzına geçiyor.
Biline, ahlâk, namus, iffet, hayâ gibi kavramlar öyle iki bacak arasında falan değil, söz konusu kutsala saygıda kusur, günah ve suç işlemeyen vicdanla akıl arasında duruyor.
Paylaş