Paylaş
Saray
İttihatçı zulme kalemiyle karşı çıktığı için Sinop mahpusuna gönderilen Refik Halit anlatır, vapur limana vardığında, karmanyolacılıktan ötürü sürgünü boylamış ve paşazade mahkumlara ayakçılık yapmaya aşina Sotiri'nin eline para sıkıştırır ve İstanbul'dan getirdiği yatağı güverteden rıhtıma taşıttırır.
Zaten bizim kodeslerdeki ‘kader kurbanları’nın döşek tasası hiç bitmez.
Bazıları Dersaadet'ten Sinop'a yatak götürerek tedbirli davranır, bazıları da aymazlık edip aylak gidince, ilk koğuş gecesinin tahliye düşüne gıcırdayan ranzanın paslı yaylarına serilmiş küflü bir battaniye üstünde kaşınarak dalar.
* * *
Acemi çaylak ya, Ragıp'ın da bu ikinci avanaklardan olmasına ramak kaldı.
Keka, beyimiz ‘scrable’li zihin egzersizi oyunundan bilmem kaç ciltlik felsefe lugatine kadar hiç bir şeyi unutmamış ama, iş yatağa gelince nanay.
Yine aklı bir karış havada, sanki St. Michel Bulvarında piyasa yapıyor.
Çocuğum şaka değil, mahpusa giriyorsun ! Tamam Saray Cezaevi gardiyanının iftiharla söylediği gibi böyle ‘sayın misafirler ağırlamaktan şeref duyuyor’ olabilir ama, eh altı üstü orası yine de bir kodes. Dam, hapis, tutukevi...
Hiddetli Annaannemin ‘Trakya ovasında kışla inşallah’ diye öcüleştirdiği o yarı maki, yarı Balkan coğrafyanın ortasında solgun aşı boyalı bir dört duvar.
Ragıp sen burayı her hangi bir Avrupa şehrinde haber takip ederken faturasını BBC'ye yollayacağın dört yıldızlı otelle mi karıştırıyorsun ?
Üstelik sakın ha, yok Afganistan'daki, yok Pakistan'daki, yok Çemişistan' daki röportajlarının hayat şartlarından dem vurarak kafamın tasını attırma !
Bak artık sen de yavaştan yavaşa tohuma kaçıyorsun ve öyle zemheri gecenin altında çıplak sahra toprağına uzanarak teyp bandı çözecek yaşı geçtin.
Konvoy otomobillerinde zaten bagaj yerimiz vardı, sana İstanbul'dan adam gibi bir yatak almış olsaydık paşa paşa getirirdik. Alt tarafı arka cama astığımız ‘Vuran İçeri, Duran Dışarı’ afişlerinden bir tanesi siperlenirdi.
Sonra, CHP'li Belediye Başkanı Erdoğan Kaplan'ın DYP'li ilçe başkanı Cavit Akkan'ın lokantasında ‘demokrasi abidesi mahkum’ onuruna verdiği yemekte bir kadeh rakı daha tokuşturur, ardından da seni ve yatağı ‘mevcutlu’ sevkederdik.
Biliyoruz pek mütevazisindir ve Refik Halit'in paşazadeliğine yanaşmazsın.
Karmanyolacı Sotiri'nin eline üç beş kuruş sıkıştırıp dengini taşıtmazsın.
Tamam paşam, taşırdık. Zaten avanaklığın yüzünden yine biz taşımadık mı?
* * *
Üf ki üf adamı nihayet teslim ettik, otobüs ve kervan İstanbul şosesine döndü ve son otomobil olarak biz de tam yola revan olmak üzereyiz.
O ne, Ragıp yatağı unuttuğundan zat-ı muhteremlerine döşek alınacakmış.
Hayda ! Zaten sıcaktan bunalmışız şimdi de başımıza bu angaryayı çıkardı.
Çaresiz, eşi Sema, ablası Lale, Yavuz Baydar ve ben, bizimkinin kodeste gel keyfim gel sefa süreceği kral döşeğini bulduk.
Malum Ragıp şubata kadar zindanda ve Annannemin ovasında kışlayacak, Sema kocacığı rahat etsin istiyor, bana kalırsa çoktur ama aile işlerine karışmam, keratanın altına bir tarafı yazlık, bir tarafı kışlık acenta yatak çektik.
İskonto yaptırırız diye demin ortalıkta ‘Trakya’nın muhtarıyım'diye hava basan Yalçın Bayer'e ihtiyacımız var, ama cep telefonu falan Muhtar Beyimizi ara ki bulasın ve de forsundan istifade edesin... Ölme eşeğim ölme...
Bu arada Lale'nin de ablalığı tutmaz mı, şak diye parayı ödeyiverdi.
Neyse, yatağı mahpusa taşıdık ve sen sağ ben selamet Ragıp'tan kurtulduk.
* * *
Biz şu 20. yüzyılda kaç fikir suçlusu kuşak için mahpusa yatak taşıyoruz?
Abdülhamit kuşağı, İttihatçı kuşağı, Mütareke kuşağı, Milli Şef kuşağı, elli bir tevkifatı kuşağı, Yassıada kuşağı, 12 Mart kuşağı, 12 Eylül kuşağı...
Sayması uzun ama galiba Ragıp Duran'la beraber dokuza ulaşıyor.
Bu gidişle mahpushane çevresindeki yatak mağazaları daha çok iş yapacak.
Paylaş