Hadi Uluengin: Quo Vadis küreselleşme ?

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

DTÖ zirvesinden hareketle hafta içinde kaleme aldığım ve küreselleşmeyi işlediğim makaleler öncesinde, Osman Ulagay'ın ‘Quo Vadis - Küreselleşmenin İki Yüzü’ başlıklı kitabını, etkilenirim endişesiyle, henüz okumamıştım.

Keşke okusaymışım... Dün gece kitabı noktaladığımda bir defa daha anladım ki, aklın yolu bir misali, üç aşağı beş yukarı ortak parkur katetmiş ve eleştirel düşünceyi benimsemiş insanlar nihayetinde aynı sonuçlara varıyorlar.

Çünkü, ‘Marx’a dönüş' tahliline ben daha ihtiyatlı yaklaşşam bile, Ulagay' ın küreselleşme olgusuna bakışı bu satırlar yazarınınkinden farklı değil.

O da, derin ekonomik bilgisinin süzgecinden geçirerek ‘yürümeyen şeyleri’ saptıyor; ‘nereye’ diye soruyor; ama buna kesin ve nihai bir cevap getirmiyor.

Zira bu cevap yok ! Henüz mevcut değil ! Küreselleşmeye lanet savuranların işkembe-i kübradan uydurduğu ‘anti-formüller’ de; tersine, aynı küreselleşmeye tapınanların gaipten haber verdiği ‘mucizeler’ de ‘quo vadis’i yanıtlamıyor.

Ve işte bir soru daha...

* * *

‘DÜNYA Ticaret Örgütü’ zirvesinde şu an en çok tartışılan konulardan bir tanesini ‘Genetiği Dönüştürülmüş Organizmalar’ (GDO) sorunu oluşturuyor.

Şematikleştirirsek, bu ‘GDO’lar, modern biyo-teknolojilerin müdahelesiyle kalıtım formülü değiştirilen bitkisel ve hayvansal dokuları kapsıyor.

Örneğin, müdahele sayesinde soya filizi iklim şartlarına direbiliyor.

Ya da, genetiği yönlendirilmiş buğday tohumu yüksek randıman veriyor.

‘GDO’ türü tarım özellikle ABD'de, ama bir dizi yoksul ülkede de yaygın.

Oysa hem Avrupa, hem ekolojist akım bu üretime şiddetle karşı çıkıyorlar.

AB ‘kaliteli mamulat’ lafazanlığı arkasına saklansa da onun esas amacı kendi köylüsünü kayırmak ve bol kese sübvansiyon dağıtmak. İç pazarı kolluyor.

ABD de ‘himayeci olmayın’ diye sıkıştırıyor ve serbest rekabet istiyor.

Çevreciler ise müdahelelerle yaratılan yeni organizmaların bünyeye zarar verebileceği; böyle bir gidişatın ‘tek taam, tek gusto’ totalitarizmi yerleştireceği ve her halükarda da, biyo-teknoloji tekelini elinde bulunduran Amerikan firmalarının dünya çapında denetim kuracağı tezinden yola çıkıyorlar.

İster ‘GDO’lu, ister ‘GDO’suz olsun, ayıkla şimdi pirincin taşını !

* * *

AYIKLA pirincin taşını, zira çevrecilerin söylediklerinde tabii ki önemli doğruluk payı mevcut. Yankee'ler ‘niye bize bir şey olmuyor’ dese bile ‘GDO’ ların uzun vadedeki zararları bilinmiyor. Kendi hesabıma hamburger değil köfte yiyen birisi olarak da ‘tek taam totalitarizmi’ argümanına sempati duyuyorum.

Washington tekeli ise büyük ölçüde gerçek ve potansiyel tehlike ortada...

Ama madolyonun bir de çok önemli öteki yüzü var ! Onu asla ıskalayamayız !

Bugün yerkürenin dünkünden daha iyi beslendiği ve açlıktan ölen sayısının giderek azalmakta olduğu; bunun da ‘Genetiği Dönüştürülmüş Organizmalar’ dahil tarım alanındaki dev atılımlardan kaynaklandığı inkar edilemeyecek bir vakıa.

Zaten Çin de, Hint de ‘çevreci lüks’e tınmıyor ve ‘GDO’ tohumu ekiyorlar.

Yangçe ve Ganj taştığında ora ahalisi kıtlıktan eskisi kadar kırılmıyor.

Beğenmediğimiz hormonlu kıymanın ucuzluğu sayesinde de insanlığın önemli bir bölümünün kursağından ilk defa et geçiyor. Onlar da proteine ulaşabiliyor.

Peki bunlara ne demeli ? ‘Kahrolsun küreselleşme’ diye nara atarak nesnel gerçekleri elimizin tersiyle kenara itebilir miyiz ? Karşı saftaysak da, ‘Yaşasın küreselleşme’ sloganıyla rizikoları görmezden gelebilir miyiz ?

Kaotik bir yumak oluşturan ve eksiler kadar artılar da içeren küreselleşme sürecine kesin ‘hayır’ veya kesin ‘evet’li cevaplar getirebilir miyiz ?

Mümkün değil !

En azından, Ulugay gibi eleştirel düşünen insanlar açısından değil.



Yazarın Tüm Yazıları