PKK’ya sertleşme mi?

AVRUPA, PKK’ya karşı strateji mi değiştirdi?

Yani ‘serleşti’ mi? Yani, ‘kaş mı çatmaya’ başladı?

Bazı ‘yorumcu’larımıza bakarsanız, şimdiki durum böyle bir doğrultu izliyormuş.

* * *

BU ‘saptama’ geçen haftaki gelişmeler ertesinde yapılıyor.

‘Delil’ olarak da, mülteciliğinden ötürü sonra serbest bırakılsa bile, önce İspanya’nın Fikret K. rumuzlu örgüt üyesinini Mayorka’da tutuklaması; ardından da Belçika’nın, sözcü Zübeyir Aydar’ın Brüksel’de düzenleyeceği basın toplantısını yasaklaması gösteriliyor.

Oysa, böyle bir şey yok! Hiç yok!

Avrupa PKK konusunda ne ‘strateji değiştirdi’; ne ‘sertleşti’; ne ‘kaş çattı’!

* * *

ÖYLE, zira AB ülkeleri söz konusu örgüte ilişkin olarak hep aynı stratejiyi izlediler.

Başka bir deyişle, daha önce de ona karşı ‘yumuşak’ ve ‘tebessümlü’ değildiler.

Geçen haftaki bir yazımda enine boyuna açıkladığım gibi, kullanılan bazı silahların ‘Made in EC’ alamet-i farika taşıması; PKK’ya paravan oluşturan legal yapılanmaların Yaşlı Kıta’da cirit atması; yahut, marjinal kimlik arzeden bir bölüm Avrupalı siyasetçinin ‘pro’ tutum takınması, yukarıdaki gerçeği asla ve asla değiştirmez!

Bunlar açık toplumların ve demokratik rejimlerin zaaf ve marjlarından kaynaklanır.

Ancak, daima ‘Hatice’ olarak kalırlar. Hiçbir şekilde ‘netice’yi etkileyemezler.

O ‘netice’ ise, Avrupa’nın dün olduğu gibi bugün de, her ne hikmetse hala ‘İmralı Palas’ sakini tarafından yönetilmesine ses seda çıkartılmayan Kürt örgütünü reddettiğidir!

Zaten, ‘Batı değerleri’ denilen şeyle, üstelik Ortadoğu salçasına bulanmış olarak, en kanlı ve ilkel bir Stalinci pratiğin bir araya gelmesi imkansızdır. Maddenin tabiatına aykırıdır.

Dolayısıyla, ‘Sevr paranoyası’nın bu defa olumlamadan ürettiği ‘tez’i çürütelim ve AB’nin PKK’ya karşı ‘serleşmediğini’; çünkü zaten ‘yumuşak’ olmadığını vurgulayalım.

* * *

AMA doğrudur, eğer burada da ‘yumuşamak’ fiilini kullanmak caizse, o AB PKK’ya karşı falan değil, bizzat Ankara’ya karşı ‘yumuşadı’. Daha doğrusu, ‘normalleşti’.

Böyle bir ‘normalleşme’ ise sonsuz normaldir, zira eksiklere rağmen Türkiye, aynı AB sürecinin ürettiği dış dinamikler sayesinde ‘Kürt Sorunu’na ilişkin hayati virajı döndü.

Ülkemiz ‘Kopenhag Kriterleri’ndeki esas demokratikleşmeyi hayata geçirdiğinden ve bizdeki ‘Sevr paranoyakları’nın iddia ettiğinin tam tersine, Avrupa’nın Türkiye’ye illa ‘gözünün üstünde kaşın var’ diye kusur bulmak adeti olmadığından, işler ‘yoluna girdi’.

Eh, mevcut durum böyle bir olumlu seyre girince de, eski statükoda kendini bir ölçüde ‘mazlum’ (!) gösterebilmek marjına sahip bulunan PKK o maskesini şimdi tamamen yitirdi.

Kuşku yok, Brüksel saat ayarına bağlı yelkovan da, akrep de Türkiye lehine dönüyor.

* * *

AMA, hayata ancak ‘İmralı Palas’ın kör ufkundan bakan PKK bu gerçeği görmüyor.

Keyfi bilir! Onun namına teleskop, dürbün, mikroskop, pertavsız arayacak değiliz.

Yok ‘ateşkes bir ayla sınırlıymış’ da; yok sayın (!) Öcalan’a af gerekirmiş’ de; yok ‘muhatabın kimliği belliymiş’ de, bunlar özünde cürmü kadar yer yakacak şeylerdir.

Ezici çoğunluk olarak Kürt kökenli yurttaşlarımızı asla temsil edemeyeceği bir yana, zaten mayasına yabancı olduğu ve yabancı kalacağı AB’yi de zerre kadar ‘yumuşatamaz’.

Bugünkü ortamda ve hem içeride, hem dışarıda, o ‘yumuşama’nın tek şartı vardır;

Tüfengi, piştovu kayıtsız ve kuyutsuz derhal bırak; dağdan, bayırdan, şoseden hemen in; eğer nihayetinde istiyorsan da, boyunun ölçüsü hukuki ve meşru siyaset arenasında dene!

Aksi takdirde, sana değil Türkiye’ye ‘yumuşamış’ olan Avrupa’dan da sille bekle!
Yazarın Tüm Yazıları