Ortaçağ katliamı

MARDİN vahşetine geleceğim ama, ilkin Ortaçağ’a ilişkin bazı şeyler söyleyeceğim.

Söz konusu döneme "karanlık" damgasını vuran Batılı sıfatı reddediyorum.

Önce "aydınlanmacı", sonra Marksist lûgat tarafından kolektif hafızaya şırınga edilen bu ifade gerçekle bağdaşmıyor. Çünkü o Ortaçağ da insanlığa sonsuz şeyler kazandırdı.

Dolayısıyla, Roma’nın yıkılışından Bizans’ın fethine dek sürmüş olan devri "Ortaçağ karanlığı" diye kestirip atmak, yumurtadan çıkıp kabuğunu beğenmeyen civcive benziyor.

Ancaak!

***

ANCAĞI şu ki, tamam Ortaçağ asla tû kaka edilemez ama, ters yönde de, aynı Ortaçağı kutsallaştıran ve fetişleştiren şimdiki şımarık yaklaşımlar asla onaylanamaz.

Bunu söylerken, eyvah ki eyvah, hala badiresinden geçmekte olduğumuz şu meşûm ve şu melûn "postmodern zamanlar"ın modaya dönüştürdüğü "trend"i kastediyorum.

Öyle ya, rasyonel akılcığı ve mantıkçılığı dışladığı oranda 476-1453 arasını baş tácı eden o postmodern ahmaklık, yeni yetme bir "Ortaçağ budalalığı" da icát etti.

Nitekim, dayak düşmanı "new age" züppeliğinden, irrasyonalite ürünü Kelt efsaneleri hayranlığına, káh televizyonun uzay şövalyesi dizileri, káh radyonun laçka müzik notaları, káh da vitrinin havai "gişe" kitapları, içimizi dışımızı Ortaçağ kılıyor. Gınağı geldi.

Oysa yeter ve hop dedik!

***

EVET hop dedik, çünkü tamam Ortaçağ karanlığa indirgenemez ama, bir uçtan diğer uca sıçrayarak, söz konusu Ortaçağ asla nostaljik bir "ışıltılar dönemi" olarak da sunulamaz.

Ve kim ki bunun tersini vaaz ediyordur, bu takdirde ceremesini çekmeye mahkûmdur.

Örneğin, niçin Hitler’in Töton şövalyelere, Stalin’in de korkunç İvan’lara dönmek ihtiyacı hissettiğini hatırlayarak, en rezil totalitarizmlerle gerdeğe girmeye hazır olmalıdır.

Veya çok daha günceli, çoluk çocuk demeden önceki gece Mardin’in Bilge köyünde infaz edilen o korkunç katliamın ya maktûlu, ya da katili olmayı daha baştan kabullenmelidir!

***

ÖYLEDİR, zira ister kan davası güdenler; isterse de PKK veya başka bir çete tarafından gerçekleştirilsin, yukarıdaki olay tam anlamıyla "Ortaçağ vahşeti" oluşturuyor.

Diğer bir deyişle, Mardin dehşeti, bireysel ve pozitif hukuk yerine kolektif ve "kávmi hukuk"un uygulandığı en ilkel, en anakronik ve en gaddar zihniyetin izdüşümünü yansıtıyor.

Hatta, cezayı son tahlilde bin düşünüp bir konuşan derebeyinin verdiği göz önüne alınırsa, kıyam, aynı Ortaçağ’ın "feodal hukuk"undan bile daha geri bir nitelik taşıyor.

Kan, aşiret, klan yahut akrabalık husumetlerine uzanan ve masumların toplu infazıyla noktalanan Bilge Köy katliamı, tıpkı çok uzak bir geçmişte Holanda Frizlerinin yine "toplu öc" alınana dek kendi maktûllerinin kadavralarını ağaçta kurutması; veya, eski Fransız epik destanı "Roland Şarkısı"nın, "karşı taraftan" otuz akrabanın ipte sallandırıldığını övgüyle zikretmesi gibi, Ortaçağ’ın gerçekten en k-a-r-a-n-l-ı-k kabusu olarak ölüm saçıyor.

***

OYSA hiç şüphesiz, velev ki kısmi enkázları duruyor olsun, Mardin dahil günümüz Türkiye’si ekonomik açıdan ne Ortaçağ ülkesi, ne de feodal olarak tanımlanabilir. Asla!

Peki nasıl oluyor da, kapitalist sistem altında dahi "kavim hukuku" hortlayabiliyor?

Nasıl oluyor da, adalet sisteminin ve mahkemelerin iyi kötü ve hanidir işlediği o Türkiye’de hala "kan davası" güdülebiliyor? İş dehşet toplu katliamlara kadar varabiliyor?

Bunun tek bir cevabı var:

İktisadi ilişkilerdeki modernleşme beyin ilişkilerini de hemencecik modernleştirmeye yetmiyor ve "Ortaçağ karanlığı" kadar sürmese bile, "ışık"a varış çok, çok zaman alıyor.
Yazarın Tüm Yazıları