BELÇİKA gazetesi "Le Soir" 1 Şubat 1894 günü aşağıdaki manşetle yayınlanmıştı:
"Maymun taklitçiliğinin bu kadarına pes!"
Sonra, haber şu şekilde devam ediyordu.
"Fransız Baron de Coubertin eski Yunan olimpiyatlarını hortlatmak için harekete geçti. Kádim ataları taklit edip, dünya milletlerini iki yıl sonra Atina oyunlarında toplanmaya çağırıyor. Baron hazretleri o milletleri maymun mu zannediyor".
Oysa gerisini biliyoruz.
***
ÖYLE, zira "Le Soir"ın sandığının aksine, demek söz konusu milletler "maymun taklitçiler"miş ki, Pierre de Coubertin’in öncülük ettiği o modern olimpiyatlar tuttu.
Sırf Belçika gazetesinin değil, aynı dönem Avrupa’sındaki pek çok yayın organının yürüttüğü bu anti-kampanyaya rağmen ilk uluslararası oyunlar 1896 Atina’sında gerçekleştirildi.
Ve savaş yılları hariç, önceki akşam yirmidokuzuncusunu noktalayan son Pekin müsabakalarına dek de aralıksız sürüp gitti.
Ama yine de, yukarıdaki manşette haklılık payı olduğunu söylememiz gerekiyor.
***
ANCAK, buradaki "haklılık" sıfatıyla, Yunani oyunların tekrar canlandırılmasına ilişkin o "maymun taklitçiliği" suçlamasını kastetmiyorum. Bu itham ciddiyet arz etmiyor.
Zira insanlar her şeyi yoktan var etmekle yükümlü değildir. Eskisini de yenileyebilirler.
Dolayısıyla, benim esas vurgulamak istediğim şeyi, modern olimpiyatlarda durmadan eleştiri konusu yapılan siyasi, mali ve milli "sapmalar"ın aslında hiç de "modern" olmadığı ve tüm bunların Antik dönem olimpiyatlardan devralındığı gerçeği oluşturuyor.
İdealize edildiğinin tam tersine, Olimpus tapınağı eteğinde gerçekleştirilen yarışmalarda ne aman aman bir "amatörlük ruhu" vardı; ne de müsabakalar site politikalarından ve şovenizminden arındırılmış bir "manevi ortam"da yapılıyordu.
***
EVET öyle ve nitekim, zaten kendi şehirleri tarafından servete boğulan atletlerin tek bir dalda yarışarak uzmanlaşmaya başlamasıyla birlikte, profesyonellik tam zirveye ulaşmıştı.
Tıpkı bugünün "as"ları gibi onlar da hem derhal şan ve şöhrete kavuşuyorlardı, hem de keselerine oluk gibi para akıyordu.
Dolayısıyla, örneğin Atinalı Solon şampiyonlara verilecek o parayı sınırlayan kanun çıkartmak zorunda kalmıştı.
Veya, aynı şampiyonlar vergi ve askerlikten muafiyet ayrıcalığıyla donatılıyordu.
Artı, "doping" de pek bir rağbet gördüğü içindir ki, yine örneğin, Limnili Filostratos"Cimnastik El Kitabı"na, "bazı antrenörler atletleri gizli rejime sokarak hem müsabaka ruhunu yaralıyorlar, hem de onlardan çok altın sızdırıyorlar" diye not düşüyordu.
***
SONRA, hátip Lisyas’ın seyircileri Sirakuza tiranı Denyos’a karşı birleşmeye çağırmasından tutun da, İskenderiye, Sparta yahut Mikonos sitelerinin kendi sporcuları aracılığıyla prestij elde etmek sevdasına, politika da o oyunların tam göbeğinde yer alıyordu.
Bir ay önce başlatılan "barış mütarekesi" ise, zaten şehirler adına yarışacak atletlerin salimen yolculuk etmesine imkan sağlamaktan başka amaç gütmüyordu.
Yani işin açıkçası, "maymun gibi taklit ettiğimiz" eski olimpiyatlar da tıpkı yenileri gibi, özünde kocca bir efsaneden başka bir şey olmayan o "ideal sportif ruh"tan yoksundu.
Ve, ne dün sona eren yirmidokuzuncu Pekin olimpiyatları bu ruha sahipti, ne de dört yıl sonra otuzuncusu gerçekleşecek olan Londra olimpiyatları böyle bir ruhla donanacak.
Evet evet, belki "maymun gibi taklit ediyoruz" ama, aslında doğru taklit ediyoruz.