ON beş, en kabadayısı on altı yaşındayım ki, dümeni "sol" (!) rotaya kırmaktayım.
Yani, henüz kendim bile farkına varmadan "cinnet yılları"na doğru yelken açıyorum.
Tam o sırada da, "komutan" lákaplı Che’si ve "sakallı" sıfatlı Fidel’iyle Küba hemen bütün dünyada "romantika komünizmi"in (!) anavatanı addedilmektedir.
Nitekim, Paris "entellokrasi"inin kibirli tahtından etrafa puan dağıtan ve burnundan kıl aldırmayan Mösyö Sartre Hazretleri, tropikal Ada’yı táváfa ve teftişe gitmedi mi?
Ardından da övgü üstüne övgü düzmedi mi? Puanları iftihar hanesine yazmadı mı?
Eh, Kamber’siz düğün olmaz, Küba’yı illá ben de öğreneceğim diye, binbir zorluğa rağmen, resmi organ addedilen "Tricontinental" ve "Granma" dergilerini postayla getirttim.
Hatırlatırım ki, henüz atmışlı yılların ikinci yarısındayız ve uzak Karaibler Denizi’ndeki egzotika Havana’sı nire, Karadeniz Boğazı’ndaki bizim İstanbul nire?
* * *
ULUSLARARASI propaganda olan ilk dergi Fransızcaydı. Onu yutarak okudum.
İkincisi ise Cervantes lisanında neşredilmişti.
Önce, "Frenç-Amerikan Kitabevi"nden bir İspanyolca sözlük aldım.
Sonra da bir heves, Gümüşsuyu’ndaki İspanya konsolosluğunun dil kursuna yazıldım.
Varsın o dönemin İberya ülkesinde Franco diktatörlüğü hüküm sürsün, fiil mastarları ve zamir takıları siyasi yelpazeye göre değişecek değil ya!
* * *
NEYSE de, derslere ya iki, ya üç defa gittim ve gerisini astım.
Hayır, maymun iştahlılığımdan değil!
Aynı konsolosluğun tam karşındaki "İTÜ"den Dolmabahçe’ye doğru koşarak ve "İki, üç, dört daha fazla Vietnam / Ernesto’ya bin selám / Ho, ho, Ho Şi Minh" diye bağırarak 6. Filo askerlerini kovalamak daha cazip geldiğinden!
Artık hem "cinnet yılları"nabodoslamadan dalmış oldum; hem de aynı dergiler vasıtasıyla, Fidel’in kardeşi Raul Castro’nun "ikinci adam" addedildiğini o tarihte anladım.
* * *
ANLADIM, çünkü Bolşevik hiyerarşiye uygun olarak, "Küçük Birader"in fotoğrafı "Büyük Birader"in geri planında, fakat yine de "önem"i vurgulayacak biçimde yer alıyordu.
Zaten kısa sürede de, Raul Yoldaş’ın ağabeyinden "ileri"de (!) olduğunu öğrendim.
Fidel Castro başlarda muallák bir "üçüncü yol"dan dem vururken, Doğu’da dolanmış bu "Küçük Birader" BM kürsüsünde aniden, "biz komünizmi seçtik" diye buyurmuştu.
Ancak, en baştan beri "halef" addedilen ve Stalin hayranlığını gizlemeyen hazretin yüzlerce "karşı devrimci"yi (!) kurşuna dizdirdiği kesinse de, kokain ve silah ticareti yaptığına dair rivayetler Miami mültecisi fanatik muhalifler tarafından yayıldığı için, önceki gün iktidarı ağabeyinden resmen devralan Raul’un günahına bu noktada girmek istemem.
* * *
KABUL ama, işte aradan kırk sene geçti ve zaten on yıl önce kendim gördüm, sefalet sınırındaki geçimini sübyancılık dahil ancak "fuhuş turizmi"ylesağlayan bir Küba’da iktidar, "Büyük Birader"den "Küçük Birader"e "hanedan" mirasıyla aktarılıyor.
Ve, bazıları bu ülkeyi hálá "komünizmin son kalesi" diye adlandırmaktan utanmıyor.
Ve, böylesine totaliter; böylesine megaloman; böylesine despotik; böylesine çürümüş bir yönetimi "emperyalizme karşı direniş" olarak nitelendirmekten de yüzleri kızarmıyor.
Ben utandığım ve kızardığım içindir ki, tropikal veya kutupsal dehşetlere fikren suç ortağı olduğum dönemi "cinnet yılları" diye tanımlamak dürüstlüğünü gösteriyorum.
Oysa, bir "Büyük Birader"den bir "Küçük Birader"e "hanedan" geçişini gözünü kırpmadan vevicdanı sızlamadan hálá yiyip yutanların "cinnet yılları" hiç bitmeyecek mi?