Yani, ağızdan çıkan laf çabuk unutulur ama satıra dökülmüş olan şey ebedilik kazanır.
Zaten bunun içindir ki, uygarlıklar tarihini sözel ve yazılı olmak üzere ikiye ayırıyoruz.
Artı, insan beyni unutkanlığa yatkındır anlamına gelen "hafıza-ı beşer nisyan ile malûldür" deyişi de dilimize o sözel kültürün rizikolarına dikkat çekmek için girmiştir.
O halde şimdi, çok eskiye değil sadece bir hafta önceki gazetelere şöyle bir bakın.
* * *
EVET bakın ve lütfen söyleyin, ne görüyorsunuz?
Meselá, daima metodolojik sondaj düzenleyen ve üstelik yılların pratiğinde sınanmış olan Tarhan Erdem’in yönettiği KONDA araştırma şirketi 22 Temmuz 2007 seçimlerinin sonuçlarını tıpatıpına tahmin ettiğinde, kimlerin ne dediğini satır be satır okunuz mu?
Yazısına "oha" ve "çüş" başlığı atmış olanları mimlediniz mi?
Ve yine aynı şahısların, iktidar partisinin çökeceği; CHP’nin performans sergileyeceği; háttá "karanlıkçı Maocular"ın bile "sürpriz" yapacağı yönünde ahkám kestiklerini ve müjde verdiklerini gördünüz mü?
* * *
EH sonrasını hepimiz biliyoruz, daha ilk sandıklar açılıp sonuçlar KONDA tahminleriyle harfiyen çakışınca, takke düştü ve de kel göründü. Nazlı yárim tam şapa oturdu.
O "oha"ların, o "satılmış"ların, o "yalakalar"ın cilası sapır sapır döküldü.
Yani yine inatçı gerçekler dayattı ve yine inatçı gerçekler galebe çaldı.
Peki de, pervasızlığın bir bedeli, bir diyeti olmayacak mı?
* * *
TAMAM,bir bölüm kalem ister istemez özür dilemek zorunda kaldı.
Ve de hadi, tahminden sonra edepli bir eleştiriyle yetinerek yanılanları saymayayım.
Ancaak, doğruyu söylediği için TarhanErdem’in maruz kaldığı iftiralar, suçlamalar, ispiyonlamalar böylesine sahte ve metazori özürlerle geçiştirilebilir mi?
Cibilliyetsizlik bu kadar ayağa mı düştü ?
KONDA tam on ikiden vurdu ama yine de yüz seksen derece yanıldığını varsayalım.
Son tahlilde doğrulanma payları dünyanın her yerinde çok elastiki addedilen bir sondaj gerçekleştirdiği için Erdem’e hakaret ve lanet savurmak gibi bir özgürlük düşünülebilir mi?
Söz uçar yazı kalır, "oha", "satılmış", "yalaka" diye küfretmek bir hak olabilir mi?
İşte zaten bütün mesele burada düğümleniyor!
* * *
ÖYLE, çünkü gerçeği reddederek mikrokozmos hayallere sığınan ve "öteki"ne nefret ve kompleks temelinde komplo teorileri üretip kendine "ulusalcı-kuvvacı" diyen bu kesimin fütursuzluğu, toplumumuzun hálá tam bir yazılı uygarlığa dönüşememesinden kaynaklanıyor.
Zira, derin gelenekten inen o yazılı kültürlerde okuyucu virgülün dahi çetelesini tutar.
Dolayısıyla yazar da bilir ki, en taraf okuyucu dahi önündeki káğıtla yaşadığı gerçek arasında kıyaslama yapacaktır. Bir, üç, beş, uyuşmuyorsa da kendisine bedel ödetecektir.
Hele hele, küfür, hakaret, ispiyonculuk falan, fos satırları asla ve asla affetmeyecektir.
Başka bir deyişle, yerleşmiş yazılı uygarlık kültürlerinde okuyucu "hafıza-ı beşer nisyan ile malûldur" unutkanlığına düşmeyeceğinden, yazar da ayağını denk atar.
Her halükárda da aynı okuyucu, Tarhan Erdem’i hakarete boğan "ulusalcı-kuvvacı" kalemşörlerden öyle göstermelik özür falan değil, artık gerçeği yazacak e-r-d-e-m bekler.