Hadi Uluengin: Köln akıntısı

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Silikozuyla kusturan kömür ocakları; ateşiyle dağlayan çelik fırınları; güllesiyle şişinen ‘Tombul Bertha’ topları; sınıf tahliliyle ‘kurtaran’ Engels risaleleri veya arzularıyla sarhoşlatan pagan karnavalları, Almanya'nın kalbi uzun, upuzun ırmağın adıyla anılan Renanya havzasında atar.

Yüksek Alplerden doğan devasa nehir sularında uğursuz Lorelei efsaneleri ve sofralarında altın bağbozumu şarapları akıtarak Kuzey Denizi'ne kavuşur.

Bu Renanya'nın kalbi ise Köln şehridir.

* * *

AMA Köln ahalisi kendisinin diğer Cermenlerden farklı olduğunu öne sürer.

Genel Avrupalılık kavramı, ‘safkanlık’ peşinde koşmuş öteki Alman yörelere oranla burada daha ağır basar. Hümanist gelenek nehrin yatağına çıpa atmıştır.

Charlemagne'nin çokuluslu Ortaçağ imparatorluğuna atfen, biraz zorlayarak da olsa, şehir sakinlerinin ‘Latinlik’ iddia ettiklerine dahi raslanır.

Nitekim 1870 Bismarck'ı Alman birliğini gerçekleştirdiğinde, en azından ruhi planda, Prusya merkeziyetçiliğine en yoğun direnç Renanya'dan gelmiştir. Bunda Katolik ırmağın Protestan Elbe'yi aforozlama içgüdüsü de rol oynamıştır.

Fakat her halükarda, kent burjuvalarının otonomist eğilimleri köklüdür.

Eski belediye başkanı Konrad Adenauer'in 2. Savaş ertesinde Bonn'daki şansölye makamına oturarak hem ülkeye bugünkü federal sistemi yerleştirmesi, hem de yeni Avrupa'nın esas mimarlığını üstlenmesi önemli ölçüde, Hıristiyan Demokrat liderin söz konusu geleneğin mirasçısı olmasından kaynaklanmıştır.

Zaten aynı savaştan dolayıdır ki, birinci kuşak ‘gurbetçiler’in buluşma ve geçkince Helga'lara bıyık burma mekanı ‘banhof’ istasyondan çıkıp İsevi alemin en büyük mabedlerinden birisi addedilen Katedral'e bakıldığında, barok şaheserin yanısıra ilk göze çarpan şey dış duvarlardaki sayısız deliktir.

Bombardımanlar altında yerle bir olmuş olan Heinrich Böll romanının şehri sonradan tuğla be tuğla inşa edildiyse de, müttefik uçakların mitralyözden kustuğu mermi izleri hiç silinememiştir. Ya da silinmek istenmemiştir...

Kolektif hafızaya bir ibret vesikası olarak kazınmıştır.

Bir de, ‘gurbetçiler’den önce ‘polak’ madenciler veya ‘spagetti’ işçiler, sonra da yedi düvelden farklı kol gücü, Köln ve çevresi muhtemelen Federal Cumhuriyet'in ‘ari ırka’ en az mensup yerleşim bölgesi özelliğini taşır.

Goethe'nin Cermenliğiyle kutsadığı nehir çoktandır kozmopolit akar.

Kuşku yok, Fransızca tanım ilk Türkçe tercümede referans alındığından Meşrutiyet, hatta ön Cumhuriyet dönemi metin ve haritalarında ‘Kolonya’ olarak zikredilen ve gerçekten de anneannelerimizin mendillerine damlattığı hoş kokulu sıvının beşiği olan Köln ikili karakteri itibariyle hem Almanya'nın kalbidir, hem de aynı Almanya'nın ‘öteki’ne en açık kentidir.

* * *

ÖNCEKİ hafta on beşli AB zirvesi ve bu hafta ‘G - 8’li kalantorlar doruğu, sanki Köln ‘öteki’ne olan açıklığını bir daha ve bir daha ispatlamak istiyor.

Bana öyle geliyor ki, Federal Cumhuriyet, son tahlilde daima Köln'ün bir ‘peyk şehri’ olarak kalmış olan ve dehşet taşralılığıyla can sıkan Bonn'dan pılıyı pırtıyı toplayıp şimdi coğrafi planda epey uzak ve tarihi planda müthiş netameli bir Berlin'e temelli taşınmadan önce, Renanya metropolünde birbiri ardına düzenlediği en üst düzey uluslarası toplantılarla güven tazeliyor.

Cermenliğine sahiplenmesine rağmen bundan böyle de Köln'ün hümanist, adem-i merkeziyetçi ve kozmopolit geleneğine sadık kalacağını ve artık asla ve asla Prusya ovalarından Töton seferlere çıkmayacağını haber veriyor.

Barok katedraldeki mermi izlerini hiç unutmayacağına yemin ediyor.

Ve biz yemine inanıyoruz ki, Köln köprüsü altından geçen Ren artık uğursuz Lorelei efsaneleriyle değil daima ‘öteki’ne hoşgörü şarkılarıyla akacaktır.



Yazarın Tüm Yazıları