Kıvırtmadan elli yıl

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Bugün, 1. maddesi ‘tüm insanlar hakta ve haysiyette hür ve eşit doğarlar’ diye başlayan ve 5. maddesinde ‘kimse işkenceye; ezalı, gayri insani ya da aşağılayıcı ceza ve muameleye tabi tutulamaz’ diye devam eden Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 50.yıldönümünü kutluyoruz.

Tabii, ikinci çoğul şahıstan ‘kutluyoruz’ fiilini lafın gelişi kullandım.

Çünkü biliyorum ki tabanlarımızı falaka darbesiyle patlatmış olanlar; hayalarımızı manyeto kablosuyla burkmuş olanlar; askerlerimizi kulak keserek katletmiş olanlar; köylülerimizi keçi bokuyla otlatmış olanlar, hangi siyasi görüşten, hangi dini inançtan, hangi felsefi görüşten olurlarsa olsunlar, onlar BM Bildirgesi'nin yarım asrı devirmiş olmasını kutlamıyorlar.

Kutlamak ne kelime, onlar ne insanların hür ve eşit doğduğuna inanıyorlar, ne de kimseye işkence ve kötü muamele uygulanamayacağı kuralını benimsiyorlar.

Zaten yalnız onlar değil suret-i haktan laf ebeliği yapıp sonra da yukarıdaki ilkeleri ‘devletin çıkarları’, ‘realpolitiğin gerçekliliği’ veya ‘devrimin selameti’ türünden palavrasyonlarla ikinci plana atan ve susarak ya da diğer kötü örnekleri emsal göstererek zulümle uzlaşanlar da benimsemiyorlar.

Kuşku yok, insan haklarını fiilen ihlal edenler ve bu ihlalleri utangaç onaylayanlar bugün Evrensel Sözleşme'yi kutlamıyorlar.

* * *

O Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Sözleşmesi'dir ki kökeni ‘hürriyet, uhuvvet, müsavat’ diye haykıran 1789 Fransız Devrimi'ne; ötesi, yurttaşlık kavramını yasaya kaydeden 1776 ABD Bağımsızlık Deklarasyonu'na; hatta daha ötesi, teba özgürlüklerini kraliyet güvencesine alan 1215 İngiliz ‘Magna Carta’sına uzanır, 10 Aralık 1948 tarihinde Paris'te imzalanmıştır.

İlk Soğuk Savaş atmosferi içinde geçen hayhuylu Genel Kurul oturumunda, Ankara da dahil o sırada BM üyesi olan elli altı başkentten kırk sekizi ortak komisyonun iki yılda hazırlamış olduğu hukuki metne olumlu oy vermişlerdir.

Çekimser el kaldıran sekiz ülke ise Sovyetler Birliği ve onun Doğu Avrupalı beş müttefiki ile Güney Afrika ve Suudi Arabistan olmuştur.

İşte bu noktaya pek çok dikkat !..

* * *

BİRİNCİ dikkat, çünkü altısı komünist, biri ırkçı, biri de teokratik olan bu sekiz devletin tümü totaliter karaterlidir ve demokrasiden korkmaktadırlar.

İkinci dikkat, zira söz konusu ülkeler Bildirge'ye imza atmamalarına neden olarak ‘iç işlerine müdahaleyi reddettikleri’ gerekçesini göstermişlerdir.

Bu size bir şey hatırlatmıyor mu ? Vehbi'nin kerrakesi düşmüyor mu ?

Yarım asır önceki kıvırtma bugünkü kıvırtmaların kökünü göstermiyor mu ?

Sorarım size, şimdi insan hakları ihlallerine ilişkin eleştiri geldiğinde ‘ulusal egemenlik’ diye celallenip ‘biz bize benzeriz’ ideolojisine dönenler bundan elli yıl önce Sözleşme'yi imzalamayanlarla aynı telden çalmıyorlar mı ?

İki yanlışın asla bir doğru etmeyeceği gerçeğine rağmen diğer yerlerdeki tekil ihlallere mal bulmuş Mağribi gibi sarılıp sonra da sistemli işkence ve kurumsal kötü muameleyi gündeme getirenlere ‘bizi bölmeye çalışıyorlar’ diye bağıran günümüzün ‘Sevr sendromu’ meczupları öz itibariyle, 1948'de Beyanname'yi onaylamayan genel totalitarist ruhiyatın uzantısını oluşturmuyorlar mı ?

Bunlar, evrensel kıstasları çiğneyen uygulamalara bahane bulmak için Asya 'da ‘Konfüçyüsçü disiplin’, Ortadoğu'da ‘dini Şeriat’, Afrika'da ‘geleneksel toplum’ yaftaları arkasına saklanan diğerlerinden farklılık taşıyorlar mı ?

* * *

SORULARIN cevabını sizin vicdani dürüstlüğünüze bırakıyorum.

Ve, ‘insanlar hakta ve haysiyette hür ve eşit doğarlar’ diye başlayan BM İnsan Hakları Bildirgesi'nin bugün ellinci yıldönümünü kutlarken herkesin bu evrensel sözleşmeyi hiç kıvırtmadan kabullenmesini ve uygulamasını diliyorum.



Yazarın Tüm Yazıları