İsrail ve anormallik

BELKİ iki, belki üç yıl oluyor, Tel Aviv Üniversitesi’nde tarih profesörü Şlomo Sand “Yahudi Halkı Nasıl İcad Edildi?” adı altında başyapıt sayılabilecek bir kitap yayımladı.

Haberin Devamı

Yayınlandı ve kıyametler koparttı ki, ben de Fransızcaya çevrilir çevrilmez okudum.

Eserin henüz Türkçeye tercüme edilmemiş olmasını ise ciddi eksik addediyorum.

 

* * *

EKSİK addediyorum, çünkü ülkemizde mevcut İsrail karşıtı eğilimlerin kâh mahcup, kâh da açık biçimde dışavurulan bir “anti-semitizm”e dönüştüğü artık asla inkâr edilemez.

Bu, nesnel bir gerçektir! Somut bir vakıadır! Elle tutulur ve gözle görülür bir olgudur! 

Velev ki çizmeyi aşan o İsrail hafta içinde bunu ahmakça istismar etmeye; hatta efelenmeye yeltenmiş olsun, onun bu hezeyanı gerçeği değiştirmez. Doğruyu yanlış kılmaz.

Evet evet, “Efendi”lerdeki “Sabetayist”(!) avcılarından, “Kurtlar Vadisi” Yahudi tiplemelerine; artı, belediye panolarındaki bel altı vuruşlardan, kamera zumlarındaki “sokağın sesleri”ne (!), Türkiye’de utangaç veya aleni bir “anti-semitizm”in hüküm sürdüğü kesindir.

Artı, Siyonist devletin “zeval olmayacak elçi” aracılığıyla yüzüne gözüne bulaştırdığı ve çok kararlı, çok akıllı ve çok usta Ankara’nın da ona tükürdüğünü yalattığı yeni “restleşme”den sonra,  yukarıdaki tehlike toplumumuzda daha da pekişecektir.

O halde…

* * *

Haberin Devamı

TEKRAR baştaki kitaba dönersem o haldesi şu ki, zaten İsrail vatandaşı olan ama ülkesine büyük eleştirellikle yaklaşan Sand’ın bu son çalışması, Yahudiliğe, Siyonizme ve o İsrail’e bakışta taşları yerine oturtmak açısından mükemmel bir referans oluşturuyor.

Çünkü Şlomo Sand yalnız İsrail devletinin kurucu mitoslarını yıkmakla kalmıyor.

Bizzat Yahudiliği de sorguluyor ve Museviliğin sıradan bir din olduğunu vurguluyor.

Yani, o Museviliğin “proselitzm” denilen “ihtida”ya başvurmadığı ve başkalarını Yahudileştirmeye çalışmadığı yönündeki iddiaları somut verilerle çürütüyor.
Söz konusu efsanenin sonradan üretildiğini ve İbramoğullarıyla hiçbir bağı bulunmayan farklı etnisitelerin de Musa inancına iman ettiğini veya ettirildiğini kaydediyor.

Böylelikle de Yahudiliği teolojik açıdan “normalleştirmiş” oluyor.

Kavmiyetçilik ekseninde yaratılmış olan “seçilmiş halk” dogmasını berhava ediyor.

Dolayısıyla, Siyonizmin ve Davudi yıldızlı ülkenin kısmen laikleştirerek devraldığı ve devlet ideolojisine dönüştürdüğü dogmayı seküler açıdan da sıfıra indirgiyor.
Başka bir deyişle, Yahudiliği “normalleştirdiği” ölçüde,  temelleri bir “anormalite” üzerine inşa edilmiş olan İsrail’in de artık “normalleşmesi” gerektiğini vurguluyor.

Tabii, Hannah Arendt’ten Arthur Koestler’e aslında pek çok Musevi düşünürün daha önce de dile getirdiği ama böylesine net biçimde formüle etmediği yukarıdaki tezlerden ötürü Sand’ın İsrail’de hangi şimşekleri üzerine çektiği konusunu geçiyorum.

* * *

Haberin Devamı

SIRADANLAŞMAK ve normalleşmek!

İşte, Türk elçiye karşı yeltendiği son hezeyan da dâhil İsrail’in bütün tragedyası, bu “sıradanlaşmayı” ve bu “normalleşmeyi” gerçekleştirememiş olmasından kaynaklanıyor.

Üstelik Şlomo Sand’ınki gibi iradi gerçekleştirme çabalarını da reddediyor.

Dolayısıyla, bir yandan çok haklı olarak “anti-semitizm”den yakınıyor, hatta 1967’ den beri “soykırım” konusunda yaptığı gibi bunu bir “vicdani silah” olarak istismar ediyor; ama diğer yandan da o “anormalite”siyle aynı “anti-semitizm”in değirmenine su taşıyor.

Farketmez, İsrail kendi “anormallik”inin ceremesini son tahlilde yine kendisi çekiyor

O halde, bizzat bizim kendi insaniyetimizin de “anormalleşmemesi” için, Yahudi düşmanlığına tekabül şu rezil ve şu leş “anti-semitizm” ırkçılığını artık beynimizden silelim.

Yazarın Tüm Yazıları