BÜTÜN bir İslam dünyası düşünün ki, dindarı ve laiği; sağcısı ve solcusu; softası ve ateisti; ümmetçisi ve "ulusalcı"sıyla ezici çoğunluk olarak ortak bir özellikte birleşiyor.
Yani, içerik ve sistematik itibariyle başka hiçbir yerde bir araya gelemeyen antagonik zıtlar sadece ve sadece hilálli coğrafyada, paşa paşa kutsalittifakgerçekleştirebiliyorlar.
Aynı mazoşist oturak áleminde aynı kaba def-i hácet eylemekte tereddüte düşmüyorlar.
Çünkü bunların tümü birden, Müslüman kávim, halk, millet, ülkelerin yaşadığı ve yaşamakta olduğu bádirelerden, daima ve daima, her hangi bir "öteki"ni sorumlu tutuyorlar.
* * *
BU"öteki"nin kimliği sabit kalmıyor. Konjonktüre ve fikriyata göre değişiyor.
Nitekim, "fitne" unsuru tarihi süreçte ve coğrafi sahada káh "haçlı ruhu"; káh "düvel-i muazzama"; káh "Batı sömürgeciliği"; káh "Hindu tahakküm"; káh "Siyonist ideoloji"; káh "kızıl yayılmacılık"; káh da "Amerikan emperyalizmi" olarak takdim ediliyor.
Başka bir deyişle, hangi eldiveni giymiş olursa olsun, "her şeye kádir" bir elin İslam Álemini parmağının ucunda oynattığı ve kendi "menfûr emeller"ini (!) gerçekleştirebilmek için oralar ahalisini kasten birbirine düşürdüğü tezi, "a priori" bir "iman" niteliği kazanıyor.
Dolayısıyla da, "komplo teorileri" Müslüman dünyada, yeryüzünün hiçbir yerinde olmadığı ve olamayacağı ölçüde rağbet görüyor.
Kimi zır deli 11 Eylül’ün "ABD-İsrail kumpası" olduğu hakkında senaryo yazıyor.
Kimi hınzır deli de Türkiye’yi "Sabetaist ağ"ın yönettiğine dair "teori" (!) üretiyor.
Ve heyhat; ve eyvah; ve imdat ki, minicik rasyonel düşünceden ve mantık silsilesinden yoksun olan ve İslam’da mevcut farkı yorum tarzları arasında "kadercilik"leözdeşleşen bu yaklaşımlar, öbek öbek; milyon milyon; yüz milyon yüz milyon "müşteri" (!) topluyor.
* * *
İMDİİ, asla ve asla doğru değil ama bir an için; tek bir an için ve kimliği ne olursa olsun, yukarıdaki "öteki"nin "fışkıflama" ve "fitne" sorumluluğunu "gerçek" varsayalım.
En önce, velev ki "agnostik" kimlik taşıyor olayım, Müslüman aidiyetten birisi olarak ben böyle bir şey şöylemeyi zûl addederim. Dilimin ucuna getirmekten dahi utanç duyarım.
Çünkü, el insaf yahu, benim din kültürüm; din felsefem; din sosyolojim; din coğrafyam ve bilhassa da "din kardeşim" bu kadar ebleh, bu ahmak ve bu kadar enayi mi?
Her gelen ve her giden bana komplo kurduğunda, hepsini afiyetle yutuyorum?
Diyelim ki, tá Endülüs Emevilerinden beri hiçbir şeyden ders çıkartmadım.
Ben ki Ali, Veli, Hikmetullah’ım; İspanyol’un Juan’ı, Alman’ın Hans’ı, Rus’un İvan’ı,Hindu’nun Rajgavir’i, Yahudinin Moşe’si, Amerikalının Coni’si daima kafese koyuyor.
Her defasında gaza geliyorum ve Filistin’de, Cezayir’de, Somali’de, Lübnan’da, Irak’ta, Afgan’da falan, onların "menfûr emelleri uğruna" tuzağa düşüp, iç savaş çıkartıyorum.
Ya kendi "din kardeşi"min gırtlağını kör hançerle kesiyorum; ya Şii’nin gittiği camiiye bomba atıyorum; ya da Sünni’nin yaşadığı mahalleyi kalaşnikovla tarıyorum.
Eh n’apim, ister alıklıktan, ister saflıktan, isterseniz de "dürüstlük"ten (!) deyin, en az bir beş yüzyıldır o körolası "öteki"nin mandepsisine gelip, fena halde faka basıyorum.
* * *
HAYIR, böyle bir şey yok !
Komplo bile değil, "ácizlik teorisi" olan bu hezeyanlar birer aldatmacadır. Yalandır.
Zaten bunu iddia etmek de Müslümanlığa ve Müslüman uygarlığa en büyük hakarettir.
Çünkü, "İslam savaşları"na değinen ilk yazıda belirttiğim gibi, "sorumlu"yu hep "öteki"nde keşfedip "suç"u ona atmak dürtüsü, aynı "öteki" önünde duyulan korkunun; dolayısıyla da, aynı korkudan kaynaklanan nefretin içgüdüsel tezahürünü oluşturuyor.
Ve de "gerçek" karşısındaki o ácizliği yansıtıyor ki, bunu cumartesiye bırakıyorum.