ERNEST Renan ulusdevlet ve radikal laisizm kavramlarının en büyük teorisyenidir.
Benbunların ikisinden de pek hazetmem ama yine de, 19’uncu yüzyıl Fransız düşünürünün şu olağanüstü sözünü kendim için hanidir ve hanidir bir "varoluş ilkesi" benimsiyorum.
"Her şey mümkündür..." ve buradaki nokta noktalardan sonra da, "Tanrı bile!"
* * *
EVET evet "Tanrı bile mümkümdür"! Zira "bilimselcilik", "aydınlanmacılık", "pozitivizm", bunların hiçbiri Allah’ın "yokluk"unu ispatlayamadılar. İspatlamayamazlar.
Tam tersine, özellikle astronomi, matematik, fizik gibi mantıkçılık sınırını en fazla zorlayan uğraşlarla ne kadar çok içli dışlı olursanız,iláhi varlıkarayışına o denli yaklaşırsınız.
O fiziğin nihayette "rasyo ötesi" bir metafiziğe götürdüğünü kendiniz saptarsınız.
Zaten, "İzafiyet Teorisi"yle 20’nci yüzyılı dönüştüren Albert Einstein bile "Kuantum Mekaniği"ni eleştirirken, "Tanrı tesadüflere zar atmaz" demek ihtiyacını hissetmedi mi?
Dolayısıyla, genel inkárcı "ateizm"in aksine, Allah’ın varlığını "a priori" önyargıyla reddetmeyen, fakat zaman içinde ve sosyal çerçevede oluşmuş din mitolojilerine "şüpheci mesafeyle" bakan yaklaşıma "agnostisizm"; bunu benimseyenlere de "agnostik" deniliyor.
Ve, ben de bir "agnostik"im!
* * *
ANCAAK, evet "agnostik"im ama sapına kadar da Müslümanım!
Bunu benden almaya ve ayırmaya yeltenecek olanın ise alnını karışlarım.
Çünkü, bazı ritüellere riayet etmenin çok daha ötesinde, "metafizik iman sistematiği" olarak İslam’ı kucaklıyorum. Dolayısıyla da, tabii ki hilálli inanç kültürüne ait bulunuyorum.
Din mitolojilerine "şüpheci mesafe"ylebakmak bu aidiyeti reddetmek değildir.
"Agnostik", háttá "ateist" birisi, kendisine hangi dinden olduğu sorusu sorulduğunda iftiharla ve dobra dobra "Müslümanım" demek yerine láfı geveliyorsa, çekin sifonu gitsin.
Onun "bilimselliği" de, "aydınlanmacılığı" da, "mantıkçılığı" da, "tesadüfe zar atan" bir Tanrı’nın cıva hilebazlığıyla düşeş tutturmasından bir nebze fazla değer taşımaz.
Burada dejeneresansın da ötesinde bir hazımsızlık vardır ki, laikçi taifede göz çıkartır.
* * *
OYSA ben ki, ebenin eline doğduğumda büyükbabam kulağıma ayet-i kerime üfledi.
Oysa ben ki, eğer bilincim yerindeyse son nefesimde de kelime-i şehadet getireceğim.
Oysa ben ki, musalla taşına uzandığımda imam ve cemaat Fatiha okuyacak.
Oysa ben ki, ikisi arasında ibadet ihtiyacı hissettiğimde, kilisede istavroz çıkartmaya, sinagogda kippa giymeye, tapınakta tütsü yakmaya değil, camide secdeye durmaya gidiyorum.
Ve oysa ben ki, "elhamdülillah"ı da ekleyerek dinimi "İslam" diye haykırıyorum.
Dolayısıyla, tabii ki Müslüman iman ve aidiyetle et ve kemik gibi bütünleşiyorum.
Çünkü, evet, "Tanrı bile mümkündür" ve benim Tanrım da "A-l-l-a-h"tır!
Artı, yine tekrarlıyorum, onu benden almaya ve ayırmaya kalkışanın alnını karışlarım.
* * *
OYSA var! Beni İslam’dan ve Allah’tan soyutlamaya kalkışan bedbahtlar ibadullah!
Nitekim, yukarıdaki yarı felsefi, yarı şahsi satırları bunun için yazmak zorunda kadım.
Zira, dün hilálli álemdeki hazin duruma değinen "İslam Savaşları"nın ilk bölümü yayınlandı ya, "kefere; Yahudi; Sabetaist; sen zaten Müslüman değilsin, sakın ha Müslümanları yazma" diye "posta koyan" elektronik postaların bini bir paradan yağdı.
Hayır efendiler, agnostikliğime rağmen ben sapına kadar Müslümanım!
Artı, aidiyetini taşıdığım içindir ki, o din coğrafyasını "sil-ke-le-mek"le yükümlüyüm.
Ve, "İslam Savaşları"nın suçlusu da işte sizlerdeki bu fanatik ve cahil zihniyettir.
Yarın, bu hastalıklı zihniyetin ipliğini dün kaldığım yerden pazara çıkartacağım.