Paylaş
Sosyal antropologların yorumuna göre Portekizlilerin uygarlığa yaptığı en büyük katkı onların çok renkli melez toplumu yaratmış olmalarıdır. Gerçekten de, kaşif Gama'nın ilk vahşetlerine rağmen Angola'dan Makao'ya Lüsitanya sancağının çekilmiş olduğu tüm eski kolonilerde diğer hiç bir Batı ulusunun sömürgeleriyle kıyaslanmayacak ölçüde ırki karışım meydana gelmiştir.
Lizbon'dan dümen kıran gemiciler asalet budalası İngilizlerin, burnu büyük Fransızların, haşin İspanyolların ya da püriten Hollandalıların ‘beyaz adam’’ tafrasını aldırmayarak yeni diyarların yeni dilberleriyle mum söndürmüşlerdir.
Dolayısıyla, kuzguni siyah anneler koyu kahverengi çocuklar ve süt beyaz gelinler de sütlü kahve torunlar doğurmuşlardır.
Hayat Portekizliler sayesinde kıpır kıpır renklerle zenginleşmiştir.
Hele hele Brezilya'da...
* * *
O Brezilya ki, Lüsitanya İmparatorluğu'nun en önemli kolonisi olmuş olduğu kadar hal-i hazırda da melez nüfusun en zirveye ulaştığı yerküre devletidir.
O Brezilya ki, İpanema kumsalında yürürken Joao Gilberto'nın ‘bossa nova’ ritmlerinde kalça oynatan emsalsiz Afro - Latin dişiyi insanlığa bahşetmek cömertliğini göstermiştir ve o Brezilya ki, Salvador da Bahia arka sokaklarının kara köle büyülerinden Jorge Amado'nun romanlarını yaratmak sihirbazlığına ulaşmıştır, o Brezilya renk cümbüşünde göz kamaştıran bir gökkuşağı ülkesidir.
Ve önceki gece Fransa'yla ‘Mondial’ finalini oynayan aynı Brezilya Pele'den Ronaldo'ya ve kuzguni karadan açık sütlü kahveye uzanan çok renkli futbol yıldızları aracılığıyla çok ırklı melez toplumu evrenselleştirmiştir.
Hiç bir uğraş ırkçı tabuların yıkılmasına futbol kadar hizmet etmemiştir.
Hiç ülke de bu tabuların yıkılmasında Brezilya kadar yararlı olmamıştır.
* * *
BREZİLYA'yı yenerek ‘Mondial’i kazanan Fransa için aynı şey söylenemez.
Kuşkusuz Voltaire ülkesinin uygarlığa yaptığı hizmetler de çok büyüktür.
Fakat daha 2. Savaş'a kadar cephede esas zaiyatı verecek öncü taburlarını ‘Senegalli’ olarak adlandırdığı koloni askerlerinden ve Brötanya kökenli ikinci sınıf yerlilerden oluşturan Paris'in eski bir ırkçı geleneği vardır.
‘Aydınlanma Devrimi’nin metropolü klasik sömürgeci siyaset izlemiştir.
Nitekim ırkçı teorilerin ilk mucidi Gobineau ‘vahşileri uygarlaştırmak’ adına bu politikaya aynı ‘aydınlanma devrimi’nin kılıfını geçirmiştir.
Dolayısıyla, çok renklilikte Fransa ne Portekiz'dir, ne de Brezilya'dır.
* * *
AMA zaten göçmenler sayesinde otuz yıldır çok kültürlü bir ivme kazanmakta olan bu Fransa şükür ki, futbol aracılığıyla şimdi köklü biçimde dönüştü.
Milli takım oyuncularından yabana atılmayacak bir bölümünün ya eski kolonilerden, ya ‘deniz ötesi iller’den ya da muhacerat ülkelerinden gelen siyahi veya sütlü kahve tenli şahıslar olması ‘beyaz adam’ efsanesini yıktı.
Tarihin en kitlesel sporu her dilden ve her kökenden Fransızları öylesine bir birleştirdi ki iki yıl önce ari olmayan futbolculara küfür savuran o alçak Le Pen bile artık tornistan etti. Diğerlerini de sahiplenmek zorunda kaldı.
Melez Brezilya'ya atılan üç şampiyonluk golü, Kuzey Afrikalı veya Guamlı, ırki köken olarak olmasa bile aidiyet itibariyle Fransa takımıyla özdeşleşen ve bu ülkede yaşayan öteki insanları ‘safkan’ yerlilerle bütünleştirdi.
Dün sabaha karşı ‘Mondial’ zaferini kutlayan özbeöz Parisli kız Togo'lu zenci oğlanın dudaklarını ısırdı ve Lyon barında sarı rakı tokuşturan sabık sömürge lejyoneri bir kadeh de Tunus kökenli mahalle çöpçüsüne ısmarladı.
Futbol Fransa'yı çok renkli ve çok ırklı kıldı. Ülkeyi melezleştirdi.
1998 ‘Mondial’ Şampiyonası'nın en büyük zaferi evrensel futbolun ırkçı melanetin kalesine bin gol çekerek insanlığı sonsuz zenginleştirmesi oldu.
Paylaş