Paylaş
DÜN Umur Talu'nun yazdığı gibi tabii ki yoğurdu üfleyerek yemek gerekiyor ama, İçişleri Bakanı Tantan'a şükran ve hadi hayırlısı, ben yine de Uğur Mumcu cinayetinde bu defa doğru ve aydınlık bir pist izlendiği kanaatindeyim.
İran bağlantısı da dahil !..
Böyle bir bağlantı henüz somutlaşmadı ve ben asla ‘Acem düşmanlığı’ gütmememe; tersine, imparatorluk geleneğinden süzülen Farsi devletle sağlıklı ilişkiler kurulmasını istememe rağmen, açıkçası, İran'ın ne Mumcu cinayetinde, ne de diğerlerinde ‘masumiyet’ taşıdığına inanmıyorum. Açıklayayım:
* * *
ŞU kesin, ideolojisi ve meşrebi ne olursa olsun, ‘devrim’ söylemini sloganlaştıran ve totaliter ya da otoriter iktidar mekanizmalarıyla donanan bütün sistemler içeride ve dışarıda şiddete başvurur.
Bu şiddet harici platformda bir, direkt terörizm uygulamak; iki, faaliyet gösterilen ülkelerde ‘yerli’ (!) tedhiş grupları üretmek; üç, mevcutları manipüle ederek onları ‘tetikçi’ (!) olarak kullanmak şeklinde pratiğe geçer.
Zaten, Rus gizli servisi NKVD'nin daha yirmili yıllardan itibaren 3. Reich Almanya'sında komünist KPD militanları aracılığıyla suikastlar düzenlemesinden başlayıp, daha sonraki Federal Cumhuriyet'te RAF çapulcularının Doğu Berlin tarafından ‘beslenmesine’ kadar etraflı bir ufuk turu yapın; ardından da Libya'dan Sudan'a ve Kuzey Kore'den Cezayir'e ağzında ‘devrim’ lafı gevelemiş olan rejimlere şöyle bir bakın, bunların tümünün birden bazen söz konusu ‘devrim’i ihraç; bazen muhalifleri tasviye; bazen de hasımları destabilize etmek amacıyla dış arenada tedhişçiliğe başvurdukları gerçeği göz çıkartacaktır.
Ve, adı üstünde ‘cihanşumullük’ iddiası taşıyan bir ‘İslam Devrimi’ bu, 1979 miladıyla birlikte tabii ki İran da aynı kategoriye girdi!
* * *
GİRDİ ve Humeyni iktidarından hemen sonra Tahran'daki ‘derin devlet’, tıpkı Sovyet ÇEKA'sının Çarlık gizli polisini daha rasyonel bir temelde tekrar üretmesi gibi, zalim Şehinşah'ın SAVAK servisini ondan daha az zalim olmayan; her halükarda da, ‘ilahi ideolojik’ mesajı sayesinde dış ağlarında söz konusu organizmayı kat be aşan bir plaftormda yeniden faaliyete soktu.
Türkiye ise bu faaliyet alanının dışında hiç olmadı!
Tersine, çok sayıda Farsi muhalifin ülkemize sığınmış olmasından dolayı İran ‘derin devlet’i bizim sınırlarımız içinde yoğun eylemler gerçekleştirdi. İstanbul'dan Van'a, katledilen rejim karşıtlarının sayısı her halde meçhuldür.
Öte yandan, ‘cihanşumul’ mesajı yaymaya çalışsa bile Tahran bizdeki esas eksenini yerli ‘İslamcı gruplar’dan bazılarını kendi politikasına hizmet edecek biçimde kullanmak üzerine oturttu. Yani, ‘devrim ihraç etmekten’ ziyade bunları kah ‘tetikçi’, kah da ‘istikrarsızlaştırıcı’ olarak kullanıldı.
Mumcu'nun katlinde de bu ikinci faktörün ağır bastığı akla geliyor...
* * *
ANCAK, yukarıdaki görüşleri ifade ederken İran ‘derin devleti’ deyimini kullanmaya özen gösterdim. Çünkü, Tahran'da epey zamandır bir değil birkaç iktidar mekanizması hüküm sürüyor ve dışarıdaki terörist provokasyonlar da söz konusu mekanizmalar arasındaki yoğun iç mücadelenin bir parçasını oluşturuyor.
Zaten Farsi basın izlendiğinde, Cumhurbaşkanı Hatemi'yi destekleyen ‘reformcu’ kanadın Kum şehri mollarının denetimindeki ‘derin devlet’e karşı ısrarla ve tekrarla ‘sivil toplum’ kavramını öne çıkarttığı gözleniyor.
Buna bir de, aynı ‘reformcu’ kanadın sözcüsü ve ‘Subh-i Emruz’ gazetesi yönetmeni Sait Hacaryan'ın daha geçende suikasta uğramasını eklemek gerek...
Başka bir deyişle, gazeteci katli İran ‘derin devlet’inin kendi bünyesinde de uyguladığı bir yöntem, nerede kaldı dışarıda bundan çekinmek ?..
Sanıyorum ve umut ediyorum ki, Mumcu cinayetinin Ankara'da aydınlanması Tahran'daki aydınlanmaya da kısmen ve tedricen olumlu etki yapacak.
Paylaş