DAHA önce de değindim, Sırp "ulusalcılığıyla" Türk "ulusalcılığı" arasındaki benzerlik göz çıkartıyor.
Şöyle ki, aslında her iki milletin de önemli bir bölümü "öteki" korkusuyla yaşıyor.
Ve bütün irrasyonel korkularda olduğu gibi burada da, çok vahim ve çok travmatik boyuttaki bu kaygı ve endişelerin esas nedenini o "öteki"ni bilmemek eksikliği oluşturuyor.
Her halükárda, sebep ne olursa olsun, derin bilinçaltından kaynaklanan ve hop oturtup, hop kaldıran böylesine bir panik durumu, doğal korunma refleksini harekete geçiriyor.
Aynı "öteki"ne karşı husumet körüklüyor. En hafifiyle, şüpheciliği ana öge kılıyor.
Nitekim de, yukarıdaki olgu bizde "Sevr paranoyası" olarak tezahür ediyor.
Ama kökenler daha da derine, en azından "düvel-i muazzama" travmasına uzanıyor.
Bugünkü siyasi yansıması ise "ulusalcılık" denilen öd-lek-lik’lebütünleşiyor.
* * *
TABİİ burada "ödleklik" derken, ne bizler, ne Sırplar açısından "er meydanından kaçış" gibi fiili bir cesaretsizliği, tabansızlığı, yüreksizliği kastetmiyorum. Asla!
Aksine, bizim de, onların da "kahramanlığı" ve "cengáverliği" su götürmez.
Zaten de, Sırp kolektif hafızasını belirleyen 1389 Kosova’sında hasım; Timur’a karşı 1402 Ankara’sında ise müttefik olan taraflar bütün tarihleri boyunca bunu ispatlamışlardır.
Ancak, söz konusu "pathos" yiğitlikler ve gözüpeklikler, yukarıdaki "öteki" korkusundan kaynaklanan ve ruhi anlamda kullandığım "ödleklik" tanımını değiştirmez.
Çünkü aslında her iki dürtü de aynı gayr-ı irrasyonel inanç ve önyargılarla bütünleşirler
Birbirlerini tamamlarlar ve ortak bir fanatik dürtüyle eklemleşirler.
O halde, demek ki Türkler ve Sırplar ölüm korkusundan ötürü "ödlek" değildir. Háşá.
Eğer Türklerin ve Sırpların ciddi bir bölümü "ödlek"se, hiç şüphesiz ki bu,onların ya-şa-mak; yani "öteki"yle birlikte yaşamak korkusundan kaynaklanır ve nokta !
* * *
ZATEN bu ortak korkudan dolayıdır ki, bin şükür ikincinin teoriden pratiğe geçmemiş olması hariç, Sırp "paranoyaklık"ıyla Türkiye’deki "Sevr paranoyası" sonsuz benzeşiyor.
Aynen bizimkisi gibi, ora "ulusalcılığının" da ödü yukarıdaki ortak hayattan kopuyor.
Hayali bir "öteki" yaratıyor ve siyaset eksenini komplo teorileri üzerine inşa ediyor.
Nitekim, Miloseviç ve bugünkü takipçisi Nikoliç başta, Sırbistan’daki "ulusalcılığın" tüm belágat ve temalarını kronolojik sıraya göre teker teker alın ve yine teker teker inceleyin.
Türkiye’deki "ulusalcılık" onun kopyasıdır! Hınk deyip, burnundan düşmüştür
Zaten de, aynı Miloseviç ve şûrekasının eski Federasyon’u ne hallere düşürdüğü gün gibi ortadayken ve daha tarihin mürekkebi kurumamışken, "Maocu karanlıkçılar"dan "emekli rütbeliler"e bizim "ulusalcı" zevát hem Çetnikbaşı’na toz kondurmuyor, hem de "Yugoslavya’yı Batı böldü" gibi inanılmaz bir şarlatanlıktan medet umuyor.
Maddenin tabiatı icábı, "ödleklerarası enternasyonal dayanışma" hüküm sürüyor.
* * *
ANCAAK, işte Sırbistan’da büyük sürpriz gerçekleşti. Pazar günkü seçimleri, çok kısaca "anti - ulusalcı blok" diyebileceğimiz kesim kazandı. Nefret tacirliği sökmedi.
Dereyi görmeden paçaları sıvamıyor ve ihtiyatı elden bırakmıyorum ama, yine de bu beklenmedik gelişme Sırp milletinin artık "mantıkileşmekte" olduğunun göstergesidir.
En önce de, bilinçaltını belirleyen "öteki" nefretini aşmakta ve dolayısıyla, tecritçi bir "ödlek millet"ten "ortak hayat"ın "cesur millet"ine doğru ilerlediğinin göstergesidir.
Ve madem ki her iki millet benzeşmektedir, o halde, bin şükür, zaten "ulusalcılığın" Sırp varyantındaki kabuslara sürüklenmemiş olan Türkiye’nin ufku haydi haydi açıktır!