Herkesin kendi pastırma yazı var

Evet kuşku yok, pastırma yazı denilen o ara mevsimi yaşıyoruz. Kabul, genç kadınlar artık yaz erotikalarıyla giyinmiyorlar ve pedikürlü ayaklarını açık sandallarda teşhir etmiyorlar ama, yine de kış, hatta güz zırhlarını bile kuşanmadılar. Zaten ben de, Boğaz’ın ilk sislerinden inen ilk akşam serinliğine rağmen, güvertede tek bir gömlekle oturuyorum.

Farkında mısınız, havalar çok müláyim bir seyir izliyor. Ilık mı ılık gidiyor. Haniyse kasımın ortasına geldik, fakat daha ne sobaya, ne de kalorifere siftah ettik.

Oysa hatırlayın, geçen sene tam bu vakitler her ikisini de fayrap çalıştırıyorduk.

Halbuki bu yıl, iki gün düşen tufan yağmurlarından sonra suhunet tekrar yükseldi.

Dımdızlak kalmak ne kelime, ağaçlar da sonbahar renklerine henüz tam bürünmediler.

Kabul, genç kadınlar artık yaz erotikalarıyla giyinmiyorlar ve pedikürlü ayaklarını açık sandallarda teşhir etmiyorlar ama, yine de kış, hatta güz zırhlarını bile kuşanmadılar.

Nitekim, bazen vapurla geçerken, mendirek açıklarında palamuta ve çinekopa olta atan káh amatör, káh profesyonel balıkçılara bakıyorum da, sırtlarına denizci gocuğu geçirmek ihtiyacını dahi hissetmiyorlar.

Zaten ben de, Boğaz’ın ilk sislerinden inen ilk akşam serinliğine rağmen, güvertede tek bir gömlekle oturuyorum.

Evet kuşku yok, "pastırma yazı" denilen o ara mevsimi yaşıyoruz.

AMERİKA’DA KIZILDERİLİ YAZI

Deyimi kullandım ama, dile nasıl girmiş olduğunu bilmiyorum.

Muhtemeldir ki, aslında soğuklarda birlikte yenilmeye başlanan pastırmanın artık taam ediliyor olmasına rağmen, havaların hálá yazı andırır biçimde sürmesine atfen söylenmiştir.

Fakat belki de yanılıyorum ve bununla hiç ilgisi yoktur. Ama her halükarda eminim ki, New York Yahudilerinin "pastrami"si dahil "pastırma" sözcüğü "bastırma"dan türediğine ve háttá, haddini bilmez bir Yunanlı aşüfte kendi mutfağının bizim "ilkel mutfağımızdan" (!) inmediğini ispatlamak için yemek tarifi kitabına "Orta Asyalı Türkler at eğerinde taşıdıkları sığır döşünden başka yiyecek bilmezlerdi" diye özsöz yazdığına göre, ifade yüzde yüz Türkçedir.

Neyse, bunlar o kadar önemli değil, çünkü diğer bazı kültürlerde de bizim "pastırma yazı" deyimine tekábül eden anlatımlar var.

Örneğin, Kanadalılar dahil Kuzey Amerikalılar; özellikle de Kuzeydoğu bölgesi sakinleri, aynı ara mevsimi tanımlamak için "Kızılderili yazı" ifadesini kullanırlar.

Aniden bastıran ilk donlardan sonra havaların tekrardan açması ve göl ve nehir boylarındaki ağaçların sarıdan turuncuya çalan tonlara boyanmasıyla gelen ılıman sezon oralarda, Yeni Dünya’nın eski sahipleriyle adlandırılır.

Hatta, Fransız şantör Joe Dassin’in de aynı ismi taşıyan ve kulak tırmalayan bir şarkısı vardır ki, ifadenin Yaşlı Kıta’da da popülerleşmesi bu ucuz ritimlerden sonra gerçekleşmiştir.

Ama deyimin tam kökeni yine meçhuldür.

Kimine göre, Kızılderililerin son hasatı topladığı dönemden kaynaklanır.

Kimine göre de, aynı Kızılderili kabilelerinin yayılmacı beyazlara karşı giriştiği direniş muharebelerine, gelecek ilkbahara kadar ara vermesine uzanır.

İSKANDİNAVYA’DA AZİZLER YAZI

Sonra, aynı ara mevsime İskandinavya’da "Azizler yazı", İngiltere’de "Aziz Luka yazı", Fransa da ise "Aziz Martin yazı" denir.

Çok sonraları Hıristiyanlaşmış olsalar bile de, bana göre, bunların içinde en doğrusu ve en rasyoneli Viking torunlarının kullandığı deyimdir.

Çünkü, söz konusu ara mevsim genel olarak ekim sonu - kasım başı günlerine denk geldiğine ve 1 Kasım da İsevi takvimde bütün azizlerin ortak yortusu olarak kutlandığına göre, Kuzey adamlarının buna atfen bir tanımlama yapması son derece makuldur.

Üç aşağı - beş yukarı, söz konusu makûliyeti İngilizler için de kabul edebiliriz.

Zira, aynı takvime göre, bu defa da 18 Ekim tarihi Aziz Luka yortusuna denk gelir. Ancak, Fransızların "Aziz Martin yazı" eski mi eski bir Ortaçağ efsanesine uzanır ki, gerçekliği çok su götürür.

Rivayete göre, Tours şehri bölgesinde pek muhterem bir piskopos yaşarmış da; Martin adındaki bu ruhban vefat edince yöre sakinleri naaşını paylaşamamış da; nihayetinde, aynı kent ahalisi gece vakti kadavrayı kaçırıp, iláhiler söyleyerek cenazeyi Loire Nehri üzerinden kendi sitelerine götürürken, suların kısmen donmuş olmasına rağmen ırmak boyundaki bütün ağaçlar aniden çiçek açmış da, işte o vakitten beri "Aziz Martin yazı" deyimi lûgate girmiş.

Din mitolojileri pek tartışmaya gelmez, dolayısıyla yorumunu size bırakıyorum.

Artı, kim bilir, herhalde başka kültürlerde, başka uygarlıklarda ve başka dillerde aynı ara mevsimi adlandıran ne kadar çok ifade tarzı vardır.

GÜNEŞİN SON GÜLÜCÜKLERİ

"Ara mevsim", fakat işte ben de bu tanımlamayı sevmiyorum ya!

Çünkü, güneşin son gülücükleri ve havaların nihai ısılarıyla kendimizi kandırmaya çalışıyoruz ama, aslında bal gibi biliyoruz ki, adı üstünde, eninde sonunda bu, bir "ara mevsim"dir.

Hem güzün eli kulağındadır, hem de gerisi kıştır.

Evet evet, soğuk, merhametsiz ve meymenetsiz kıştır! Dolayısıyla, bu çok kalleş ve çok kaypak "ara mevsim" ifadesini kullanmamak için; üstelik, hálá cömertçe "yaz" kelimesine yer verdiklerinden, tabii ki "pastırma yazı"; tabii ki "Kızılderili yazı"; tabii ki "Azizler yazı"; hatta tabii ki "Aziz Martin yazı" deyimlerini tercih ediyorum.

Ve çok sevmeme rağmen de, kış iyicene inmeden pastırma yemeyi reddediyorum.
Yazarın Tüm Yazıları