Paylaş
Pazardan beri sürdüğüne göre demek ki iki gündür hiç aralıksız boşanıyor.
Oysa bahar zaten gayet limoni geçti. Çileğin bile mis rayihalısını koklayamadık.
Üstelik meteorolojik yaza da şunun şurasında iki hafta kaldı. Ama işte yine de yağıyor.
Her halükarda, “iklim değişiyor” diye ortalığı vaveylaya veren ve bunun suçunu da insanlığa fatura eden ekolojist mürtecilerin şimdiden el ovuşturduğunu görür gibi oluyorum.
Yukarıdaki yağmurları fırsat bilip yeni bir kampanya başlatacaklarından eminim
Başlatsınlar umurumda değil, çünkü kırksekiz saattir akan sellere rağmen “havaların gidişatı” aslında öyle sıradandışı falan değil ve de nokta!
HAYIR, bu tezimi doğrulamak için uzun istatistikler, tarihi evrimler ve geniş dilimler, sıralayarak o ekolojist yobazlarla polemiğe girişecek değilim. Tenezzüle değmez.
Ne halleri varsa görsünler ve eğer paşa gönülleri öyle istiyorsa da, gökten yağan rahmetin altında anadan üryan, “iklim iklim, aman eski haline dön” diye secdeye varsınlar.
Ben bugün sadece ülkemizdeki “meteorolojik havalar sorunu”na değineceğim.
EFENDİM, işte adım adım atmışıma merdiven dayamaktayım ve de bu yaşıma dek pek çok ülkede hem yaşadım, hem de dolandım. Tropiklere de indim, buzullara da çıktım.
Lâkin en başta medyada olmak üzere, şu “meteorolojik havalar sorunu”nun Türkiye’deki kadar abartıldığı başka hiçbir yere rastlamadım.
Pirenin böylesine deve yapıldığı diğer bir memleket, bir mekân, bir âlem görmedim.
ÖYLE, çünkü ister gazeteleri, ister televizyonları, ister radyoları, isterseniz de onların internet sitelerini açın, yok “flaş”, yok “dikkat”, yok “uyarı” anonsuyla, en ufak, en miniminnacık, en cüzi bir meteorolojik değişim dahi inanılmaz ölçüde şişiriliyor.
Biraz lodos mu esecek, mutlaka “fırtına”, hatta “tayfun” diye takdim edilecektir.
Azıcık yağmur mu çiseleyecek, “Nuh Tufan’ı kapıda” başlığı atılacaktır.
Biraz suhunet mi düşecek, illâ “Sibirya soğukları geliyor” ibaresi kullanılacaktır.
Yahut aksine ısı yukarı mı çıkacak, “çöl sıcakları kavuracak” şeklinde verilecektir.
Ve tabii, bakkalda çakkalda ve evde okulda, yukarıdaki abartıya bin daha eklenecektir.
Zaten de o okullar havadan bulutt geçse “meteorolojik tatil” (!) diye kapatılacaktır. Fesüphanallah, duyan, işiten, gören de sanacak ki sanki şu Türkiye hem Ekvator’da ve Kutuplar’da; hem de tropiklerde ve çöllerde aynı anda ve aynı mekânda yaşamaktadır.
HAYIR, burada coğrafya kitaplarını tekrarlayacak halim yok ama yine de hatırlayım ki, Doğu – Güneydoğu ve kısmen İç Anadolu hariç ülkemiz ı-lı-man iklim kuşağındadır.
Ve, şu an şakırdayan yağmur da dâhil “istisnai” meteorolojik gelişmeler o ılımanlığın varyantları içine girer. Şablon bir iklim yoktur. Olmayacaktır. Dolayısıyla da hepsi sıradandır!
Pekii, buna rağmen nasıl oluyor da bizler “havaların gidişatı”nı dehşet abartıyoruz?
Doğrusu, o kadar zamandır kafa patlatmama rağmen cevabı ben de tam bilemiyorum.
Ancak yukarıdaki “meteorolojik abartma”nın aslında siyasetten aşka veya inançtan paraya uzanan ve hayatın tüm alanlarını kapsayan çok daha geniş ve genel bir mübalağa dürtüsüyle bütünleştiği; bunun da rasyonel mantığa uzak düşmekten kaynaklandığı yönünde şüphelerim var ki, böylesine bir yanıtın isabetli olup olmadığı hakkında düşünmeye değer!
Neyse, şimdi pencereden dışarı bakıyorum ve mübarek yağmurun sele dönüştüğünü görüyorum ki, bugün havadan sudan yazmakla doğru bir şey yaptığım kanaatine varıyorum.
Paylaş