Hak mı, haklı mı

EĞER o Bağdadi duruşmada Saddam’ın yerinde olsaydım, aynı tavrı takınırdım.

Hayır, Alman parlemantosunu kundakladığı iddiasıyla Naziler tarafından tutuklanan fakat savunma ertesi salınan Bulgar komünist Dimitrov’un öğütlerine kulak kabartmıyorum.

Hatırlatayım, bu Yorgi Dimitrov şimdi Saddam’ın denediği gibi, aleni mahkemede suçlu iskemlesine oturan sanığın kürsüyü savcı makamına dönüştürmesi gerektiğini vaaz eder.

Kabul de, Stalin’in Sofyalı çömezi bunu ancak 1933 Berlin’inde yapabilirdi. Yaptı.

Çünkü, burada büyük tarihçi Ernst Noltke’nin saptaması kesin doğruluk taşıyor.

O da şu ki, ilk devir Hitler Almanya’sı SSCB’ye oranla çok daha açık ve ‘legalist’ti.

Dimitrov duruşmasını tüm dünya basını izledi. Naziler de kamuoyu önünde pes etti.

Oysa, niye sıkmadı ve nutkun tutuldu Yoldaşçığım, aynı akılları 1936 - 1937 Moskova yargılamalarında hayasızca katledilen bilumum kıdemli Bolşeviklere de verseydin ya!

Eh, Zinoviev’den Radek’e ve Buharin’den Tukhateşevki’ye, Lenin’den miras tüm ‘eski tüfek’leri kurşuna dizdirtip, onları mumyadaki ‘şef’e göndermedi mi?

***

ÖTE yandan, her gün aktüalite filmine alındığı ve her akşam radyo ajansından nakledildiği için, müttefiklerin tekne kalıntısı Nazi elebaşıları yargılandığı 1946 Nüremberg duruşmaları yanlış bir kanıyla, modern tarihin ilk medyatik ‘ibret mahkemesi’ addedilir.

Yanlıştır, çünkü bunun da öncü çağını yukarıdaki Moskova duruşmaları başlatmıştır.

SSCB istasyonları ‘itiraf’ (!) celselerini canlı yayınlamıştır ki, fabrika ve kolhozların hoparlörlerinde bunu işiten işçi ve köylüler hayretten ellerindeki İngiliz anahtarlarını yahut süt güğümlerini düşürmülerdir. ‘Üretime sabotaj’ diye Gulag zindanlarını boylayanlar olmuştur

İşte, Nüremberg - Moskova ve demokrasi - totalitarizm farkı da zaten tam buradadır.

***

ÖYLE, zira başta Hitler’in resmi varisi Hermann Göring, Bavyera kentinde insanlık ve savaş suçlusu sandalyesine oturtulanların önemli bir kesimi mahkemeyi toptan reddetti.

Muzaffer adaleti’ diyerek kendilerini ‘masum’ ilan ettiler. Hess şaklabanlık yaptı.

Tıpkı, Miloseviç’in dün Lahey’de ve Saddam’ın bugün Bağdat’ta tekrarladığı gibi!

Oysa, Çarlık mahpusundan ve feleğin çemberinden geçmiş olan yukarıdaki 1936 - 1937 ‘eski tüfekler’i, ‘savcı’ (!) Vişinski’nin istisnasız tüm suçlamalarını kabullendiler.

Bülbül kesildiler ve şahıslarını Alman, İngiliz, Amerikan ‘ajan’ı (!) diye sundular.

Öyle ki, NKDV polisi avlusunda kurşuna dizilmeye ‘Enternasyonal’ söyleyerek ve üstelik, kendilerini katleden Stalin’e ‘Yaşasın Önder’ diye bağırarak, güle oynaya gittiler.

Dolayısıyla, kızıl totalitarizm burada korkunç bir parodi sahneye koymakla yetinmedi.

O totalitarizm insanlık tarihte ilk kez, ‘itiraf’larında masûm olan kişilerin beyinlerini, kendilerini kasten suçlamaya ikna edecek derece yoğurdu. Orwell’in kabusu doğmuş oldu.

Sonra malûm, Prag’dan Tiran’a ve Peşte’den Pekin’e aynı ‘itiraf’ dehşeti tekrarlandı.

***

BAŞA dönersem, tamam Irak rejimi güdümlüdür falan ama Bağdadi kátil, eninde sonunda bir ‘açık toplum’ olan Amerika’nın öngördüğü ‘legalist’ çerçevede yargılanıyor.

Dünya medyasına ek olarak, eski ABD’li bakandan avukatı bile salonda bulunuyor.

İşte burada, o mahkemeyi reddetmek ve kendini savcıya dönüştürmek ‘lüks’ü vardır!

Dimitrov’un 1933 Berlin’inde aslan, 1937 Moskova’sında kedi kesilmesi de bundandır.

Çünkü, yukarıdaki ‘legalizm’ lüksü ‘lüks’ olmaktan çıkartır. Kesin ‘hak’ addeder.

Göring’e Nüremberg’de, Miloseviç’e Lahey’de tanıdığı bu hakkı Saddam’da da tanır.

Fakat, adli bir ‘hak’ o adliyedekini illá ‘haklı’ mı kılar? ‘Masum’ mu yapar?

Ve cevabım şudur ki, mahkemelerini reddeden Nazi Göring ve Çetnik Miloseviç ne kadar ‘haklı’ ve ‘masum’sa, Tıkrıti Saddam Hüseyin de ancak o kadar olabilir!
Yazarın Tüm Yazıları