Paylaş
İşte bu tarihlerde ve merhum akademisyenin girişimiyle, Fransız intelligentsiasının o pek meşhur “Les Temps Modernes” dergisinde koskoca bir Türkiye özel sayısı yayınlamıştı.
Ülkemizi her açıdan inceleyen çeşitli makalelere ek olarak burada bir de Juan Goytisolo’nun kaleme almış olduğu uzun bir İstanbul gözlemi vardı.
İYİ hatırlıyorum, “yeryüzündeki hiçbir şehir böylesine ikiz değildir” diyen ünlü İspanyol yazar bütün kurgusunu İstanbul – New York benzerliği üzerine oturtmuştu.
Farklı örnekler vererek her iki mekânın da “hayvani bir enerji” saçtığını belirtiyordu.
Tespitini pekiştirmek için de ilkinde gökdelenlerin, diğerinde ise minare ve tepelerin dikeyliğini vurgulayarak New York ve İstanbul’un “erkek” cinsiyet taşıdığını ifade ediyordu.
SÖZ konusu dergiyi ve Goytisolo’nun yazısını Cumartesi günü hatırladım.
Mutat anne ziyaretine gitmek için Karaköy’den vapura binmiş ve her zamanki gibi kıç güverteye ters oturmuştuk ki, Harem açıklarında İstanbul silueti daha geniş açıda belirdi.
Çiseltili ve puslu havaya rağmen hem batıda, hem de bilhassa kuzeyde seçilen dev yapılar öylesine belirgindi ki, İstanbul – New York ikizliği tam anlamıyla netlik kazandı.
Zaten refakatçime döndüm ve “eski siluet nasıldı, biliyor musun” diye sordum.
Yanıtlayamayacağı cevabı beklemeden de bebekliğimden beri hafızama kazınmış olan manzaranın geçmişteki detaylarını anlattım.
YETMİŞLERİN başına dek kentin en yüksek binası şimdilerde cüce gibi gözüken Harbiye Orduevi’yle sınırlı kalıyordu. Ardından Taksim civarına bir – iki otel geldi ve durdu.
Ancak son yirmi, hatta son on yıldır ki bir Kanada dergisinin de geçenlerde dediği gibi İstanbul “para ve gökdelen kokmaya” başladı.
Evet, para ya!
Çünkü o parayla, yani ekonomik atılımla gökdelenler arasında ilişki göz çıkartıyor.
Dünyanın hemen bütün ülke ve kentlerinde olduğu gibi Türkiye ve İstanbul’da da iktisadi zenginleşme bina yükseltisiyle atbaşı bir seyir izliyor. Birbirlerini tamamlıyorlar.
Mali istatistikler tırmandıkça kat sayısını da tırmanıyor. Eğilim paralellik arzediyor.
Üstelik Tarihi Yarımada’yı gölgelemedikleri ve mimari gradoyu düşürmedikleri takdirde de gökdelenler yedi tepeli şehrimize estetik açıdan çok yakışıyorlar.
Sırf yakışmakla kalmıyorlar, bizatihi kendi varlıklarıyla hayatı da estetikleştiriyorlar.
Buralarda çalışan ve yaşayanların bilinçaltı bir refleksle giyim ve kuşamlarına; hal ve oluş tarzlarına; eda ve davranışlarına daha çok çeki düzen vermesine ek olarak, onları görmek ve mevcudiyetlerini bilmek dahi sıradan kentlilerde aynı dürtüleri harekete geçiriyor.
Başka bir deyişle, şehre modernite gustosu şırıngaladıkları içindir ki İstanbul’un gökdelenleri İstanbul’u belki şimdiye kadar hiç olmadığı ölçüde g-ü-z-e-l kılıyorlar.
DÖNÜŞTE yine kış güverteye, ancak bu defa pruva yönünde oturduk.
Tekrar şehrin gökdelenli siluetini seyrettim ve yukarıda saydığım bütün ek ve paralel getirileriyle birlikte daha, daha, daha çok fazlasını tahayyül ettim.
Paylaş