AKP milletvekili Hüseyin Çelik, memleketi Van'daki Akpınar Ermeni Kilisesi' nin onarımı için kolları sıvamış. Hem fon arıyor, hem de engellerle boğuşuyor.
Ve diyor ki, ‘Ekonomik ilişkiler siyasi ilişkileri rayına sokar.Ortak coğrafyada birlikte yaşamaya mahkum olduğumuz Ermenistan’la sınır kapılarını sonuna kadar açmalıyız.Bunu yaparsak, Ermeni diasporasının Türkiye aleyhtarı propagandasını etkisiz kılarız. Kaldı ki, o kilise bize İmparatorluk mirasıdır.Ecyad Kalesi'nin yıkımından şikayet ederken, aynı yanılgıya biz düşmeyelim'.
Başlığı tekrarlıyorum, gel de sevinme...
* * *
HÜSEYİN Çelik ‘İslamcı’ addedilen bir partinin üyesi... Dolayısıyla, hem kafamızdaki ‘a priori’ şemaya; hem de Taliban'ın Buda heykeli parçalamasından Paki mürteciliğin kilise katliamı düzenlemesine, bizzat ‘İslamcılığın’ sunduğu imaja göre, aidiyet itibariyle Çelik'in İsevi mabede karşı olacağını düşünmek gerekir. En azından, onarım için özel bir çaba harcayacağı akla gelmez.
Peki, tam tersine, nasıl oluyor da AKP sorumlusu öncülük üstleniyor ?
* * *
ÖNCE şunu belirteyim, Çelik'in sözlerinin altına imza atmak ve girişimini destelemek için İslamcı, laik, agnostik, ateist veya Budist olmak gerekiyor.
Aklın yolu bir, azıcık, bir nebzecik, minnacık zeka sahibi olmak yeter !
Çünkü biz yalnız Akpınar Kilisesi'den değil, Rum, Ermeni, Süryani, Yezidi, Maruni, Yahudi; çok etnisite ve çok dinli İmparatorluğumuzdan miras aldığımız ve manastırından freskine, ayazmasından ikonasına, ‘patrimuvan’ denilen genel uygarlık ve kültür bütününden sorumluyuz.Üzerlerine titremekle yükümlüyüz.
Zira biz onlarla olduk, onlarla varız ve onlarla olmaya devam edeceğiz.
Heyhat, bugün çoğu kalmamış ya da müthiş azınlığa düşmüş olsalar dahi, biz yukarıdaki din, uygarlık ve kültürlerin mensuplarıyla beraber buraya geldik.
Etle tırnak gibi, onlarla bütündük. Onlar bizdi, biz de onlardık !
Dolayısıyla, artık paranoyak korkuları bırakalım ve kendimize güvenelim.
Van'daki kilise onarıldı diye Erivan doğumuzu ‘ilhak edecek’ (!)değil !
Heybeliada ruhban okulu açılınca da ‘megalo idea’ gerçekleşmeyecek !
Aksine, Çelik'in de vurguladığı gibi, zaten asli insanlık ödevlerimiz arasında yer alan; üstelik, taş attık diye kolumuzu yormayacak olan böyle bir hareket tarzı hem bizi dış dünya nezdinde itibar ve övünçle donatacak, hem de ‘realpolitik’ açıdan diplomatik marjlarımızı son derece genişletecek.
* * *
ÖTE yandan, Çelik'in girişimi diğer çok önemli bir gerçeği ortaya koyuyor.
Tabii ki fanatikleri ve zırzopları da ibadullah ama Türkiye ‘siyasi İslam’ının diğer Müslüman alemdekilere olan büyük farklığını görmek şart. Elzem.
Çünkü Türkiye farklı ! Yalnız laik refleks kökleşmiş olduğundan değil...
Biz farklıyız, zira biz aynı zamanda, yukarıdaki çok dinli imparatorluk kültürünü kolektif hafızamızda yaşatmayı sürdürüyoruz. Bin şükür, silinmedi.
Ve, bizim ‘siyasi İslam’ kendisini bu kültürün esas mirasçısı addediyor.
Kur'an'ı da deve kılından örülmüş Bedevi çadırı altında değil, Ermeni ustaların elinde yontulmuş cihanşumul kubbe altında okumuş olduğunu unutmuyor.
Fatih külliyesinden kilise ve havralı Fener'i, Balat'ı, Kumkapı'yı görüyor.
Üstelik de, kendi yöresi Van'ın çıkarlarını gözeten ve ‘ekonomik ilişkiler siyasi ilişkileri rayına sokar’ diyen Hüseyin Çelik yirmi yıldır bizim ‘siyasi İslam’ıza damga vuran pragmatik bir kapitalistleşme ruhunu yansıtıyor.
‘Anadolu kaplanlığı’nın girişimciliğiyle Hıristiyanlığın Protestan etiğini harmanlayan bu durum ise özünde sekülarizm içeriyor. Modernite şırıngalıyor.
Şu kesin, Çelik'in Ermeni kilisesini onarmak girişimi hem bizi uygarlıklar tarihiyle barıştırıyor, hem de genel ‘uygarlıklar savaşını’na set çekiyor.