ASKERLİK tarihine biraz vakıf olanlar bilir, aşağıdaki anektodlar tümüyle gerçektir.
Almanya 2. Savaş’ın kesin teslimiyetini, 7 Mayıs 1945 günü ABD, İngiltere ve SSCB önünde imzaladığı Reims anlaşmasıyla kabullenmişti. Oysa resmi takvim 8 Mayıs’ı zikreder.
Zira, müttefikler tarafından yeni kurtarılmış Paris’te geçici hükümeti yöneten Charlesde Gaulle, Kamber’siz düğün olmaz misáli, o müttefiklere kendisini kavga dövüş dayatmıştı.
Dolayısıyla, bu defa Berlin’de ve Fransa’nın da katıldığı ikinci bir tören düzenlendi.
Aynı de Gaulle adına Reich başkentinde bulunan General de Lattre de Tassigny ise tam sözkonusu tören öncesi, masaya mutlaka bir Fransız bayrağının da konulmasını istedi.
Ve steno tutanaklarda kayıtlıdır ki, bu damdan düşme karşısında küçük dilini yutan İngiliz subay önce ‘devenin nalı’ hayretini ifade etti ve sonra da şu ukalálılığı yumurtladı.
‘Ne hacet! Oldu olacak bari Çin bayrağını da koyalım’.
* * *
KASTEN ukalálık dedim, çünkü tabii ki böylesine canalıcı bir konuda karar vermek yetkisi, altı üstü bir protokol sorumlusu olan Majesteleri zabitinin boyunu aşar.
Çünkü, bu defa mecázi değil mezuralı boyuna atfen ‘Sırık Charles’ lákabıyla anılan yeni Paris lideri Savaş boyunca Ali’nin külahını Veli’ye geçirerek ayakta kalmamış mıydı?
‘Mağrur üniformalı’ diye kendisinden nefret eden ve bir ay önce ölen ABD Başkanı Roosevelt’te karşı Churchill kartı oynayarak ‘Hür Fransa’nın varlığını yaşatmamış mıydı?
O Churchill ise yine Savaş’ın başından beri İngiltere’de ağırladığı de Gaulle’yi öyle aman aman sevdiğinden değil, arbede biter bitmez ‘Coni’lerin Yaşlı Kıta’yı terkedeceği ve meydanın Stalin’e kalacağı endişesiyle, Fransız direnişçinin kaprislerini çekmemiş miydi?
Kaldı ki, ‘Kibirli General’in bizzat kendisi kışta kıyamette tá Moskova’lara kadar giderek, gerektiğinde Washington ve Londra’ya şantaj yapmak siyasetini denememiş miydi?
Nitekim, protokol subayına gelen emir Fransa bayraklı bir masa donatılmasını ve bu ülkenin ‘şanı için’ de Alman teslimiyet töreninin tekrarlanması talimatını verdi.
* * *
ANCAK, kıyamet Berlin’inde ara tara, iláç için tek bir Fransevi bayrak bulunamıyor.
Eh, imalát Kızıl Ordu terzisine havale edildiğinde, 1789’un cumhuriyetçi renkleriyle Hollanda’nın kraliyetçi renklerini karıştıran kızcağızın diktiği hilkat garibesi de kullanılamaz.
Neyse, nihayet uydurulan küçük sancak masaya yerleştirilip Alman Mareşal Wilhelm Keitel imza için salona alındığında, yeni simgeyi gören Cermen temsilci artık dayanamaz.
Tıpkı İngiliz protokol subayı gibi, kameralar önünde şu cümleyi telaffuz eder:
‘Üstüme iyilik sağlık, Fransızlar da mı var ? Bir bu eksikti...’
Doğru tabii, zira o Fransızlar ki 1940 hezimetinde haniyse tek kurşun atmadan ülkeyi düşmana bırakmışlardı, şimdi ‘muzaffer’ (!) sıfatıyla kağıda mürekkep izi bırakıyorlar.
Ancak Savaş’ın resmi bitiş tarihi 8 Mayıs oldu ve de Gaulle işte bunun için büyüktür.
* * *
EVET bunun için ‘büyük’tü, çünkü ‘yücelik’initá 1. Savaş nihayetine yitirmiş olan ve 2.’sinde de dev bir utanç yenilgisine uğrayan Fransa’yı kağıt üzerinde galipler safına kattı.
BM’de veto hakkına sahip olmaktan Almanya’da işgalci güç sıfatı edinmeye, ‘Kibirli General’in ülkesine gökten zembille indirdiği kıymetli hediyeler tartışılamaz.
Ama otoriter ve mağrur de Gaulle bihassa da şunun ‘büyük’tü ki, Berlin’deki bayrak inatlaşmasına ve afra tafra saçmasına rağmen, o Fransa’nın o ‘yücelik’i yitirdiğini görebildi.
Sömürge imparatorluğunu tasfiye cesaretinden ‘orta boy atom bombası’ üretmek girişimine, artık gerçekçi davranmak ve ‘süperlik’ oynamamak zamanı geldiğini kavradı.
Başka bir deyişle, ‘yücelik’in ‘cücelik’ dönüşmesini engellemeye çalıştı.
Oysa günümüz Fransa’sı hızla o ‘cücelik’e doğru iniyor ki, bunu yarın işleyeceğim.