Paylaş
Hani rezil bir yalandı, hani şeytani bir plandı, hani sahte bir belgeydi?
Hani “ıslak imza” kupkuruydu; hani “Kafes” sere serbestti ve hani “Balyoz” yup yumuşaktı?
EVET evet, daha düne kadar bütün bunları siz söylemiyor muydunuz?
Aynı “ıslak imza”ya, aynı “Kafes”e, aynı “Balyoz”a ebediyen kefil değil miydiniz?
O bol kese kefaret akçenizi de gazete sütunlarınızda, televizyon ekranlarınızda, radyo mikrofonlarınızda bir yeni zengin müsrifliğiyle har vurup harman savurmuyor muydunuz?
Siz ki Genelkurmay Başkanı gürleyerek ve kükreyerek Albay Dursun Çiçek imzalı hin belgeyi “kağıt parçası” (!) diye salladığında, mal bulmuş Mağribi gibi üzerine atladınız.
Siz ki aynı Genelkurmay Başkanı “Allah Allah diyen ordu cami bombalar mı” diye yakındığında, “vatan hainleri TSK’yı karalamaya çalışıyor” diye timsah gözyaşı döktünüz.
Ve yine siz ki yine apolet arkasına saklanıp, “işte komutan böyle buyurdu, bunlar dincilerin ve liberallerin tezgâhıdır” diye en murdar yalanları haykırdınız, şimdi quo vadis?
EVET sizlere, hani şu Nişantaşı kafelerinin botokslu güllerine; hani şu çıtır oğlanların tertip kaçaklarına; hani şu “ulusalcı” dezenformatörlerin web şebekelerine soruyorum:
Hasbelkader elinize sıkıştırılmış kalemlerden; emrinize amade kılınmış ekranlardan; yüzsüz yüzünüze tutulmuş kameralardan, bu satırlar yazarı da dâhil olmak üzere, sivilliği ve özgürlüğü savunan meslektaşlarınıza en hayâsız küfürleri ve iftiraları savurmadınız mı?
“Satılmışlığımızı”, “yandaşlığımızı”, “vatan hainliğimizi” bırakmadınız mı?
Eee, şimdi?
TABİİ ki “eee şimdi”, çünkü kabul sizler her cins mürekkebi şapur şupur yalayan cinsten papyebüvarlarsınız ve afiyet şeker olsun ama artık foyanız öylesine sırıtıyor ki!
İşte, yemin billâh “kupkuru” dediğiniz imzanın ıslak olduğu tümüyle ispatlandı.
Yalnız sivil bilirkişiler değil bizzat askeri yargıçlar dahi gerçeği kabullendi.
Artı, Albay Çiçek’in tutuklanması için başvuru yaptıklarını bile resmen açıkladılar.
Daha artı, dünkü medyanın manşetlerine şöyle bir bakın, hafiften üstü kapalı olsa da yine bizzat askeri merciiler hem “Kafes”, hem “Balyoz” darbe planlarını doğruladılar.
Üstelik sizler için ne feci şok ki, o yerlere göklere sığdıramadığınız HSYK kararıyla atanan özel savcılar da seleflerine hak verdiler. Erzincan’daki “Ergenekon”a da el attılar.
Bu takdirde, tekrar eee şimdi?
VE o “eee şimdi”i şu: Bizzat cihet-i askeriye dahi artık dolaylı özeleştiri yapmak ve gerçekleri kabullenmek zorunda kalmışken, siz askerden daha çok askerci ve siz postaldan daha çok postalcı olan kalemşörler ve medyatörler, sizler nasıl bir kılıf uyduracaksınız?
Bir nebze utanmanız, bir nebze sıkılmanız ve bir nebze hayânız varsa, söylediğiniz yalanlar, attığınız iftiralar ve okuduğunuz beddualar için özür dileyecek misiniz?
Yoksa yüz surat mahkeme duvarı, yine havaya bakarak yine ıslık mı çalacaksınız?
Zaptiyeliğini üstlendiğiniz statüko hakkın rahmetine kavuşurken, sizler sütunlarınızda, ekranlarınızda ve mikrofonlarınızda hâlâ cenaze levazımatçılığı yapmayı sürdürecek misiniz?
Efendiler, nasıl ki Albay Çiçek’in darbe planlarındaki imzası zaten hiç kurumamıştı, sizlerin de yalancılıktaki, iftiracılıktaki ve tahrifatçılıktaki ıslak imzanız asla kurumayacak.
Vicdanlı okurun, seyircinin ve dinleyicinin hafızasından da asla silinmeyecek.
Not: Yukarıdaki gündem gelişmelerinden dolayı dünkü yazımın devamını yarına erteledim.
Paylaş