Paylaş
Bir kaç zaman oluyor hani gazetelerde ‘Çevik Kuvvet’e mensup polislerin Mozart ve Beethoven dinleyeceği yönünde bir haber çıkmıştı ya, o sıralar elim değip de bu konuya dair yazamamıştım. Şimdi bir kaç satır karalamak istiyorum.
Bilhassa da ikinci kompozitör hakkında...
Çünkü ben Ludwig von Beethoven dinleyemem. Dinleyemiyorum...
Alman bestecinin adını duyduğumda dahi tüylerim diken diken oluyor.
Neden mi ? Anlatayım.
* * *
BELKİ biliyorsunuzdur, bundan otuz iki yıl önce Çin'in Mao'su rakipleriyle iktidar dalaşına giriştiğinde, bilimum cahil ve haylazları kendi safına çekmek için ‘Büyük Proleter Kültür Devrimi’ diye vaftiz ettiği ve aslında tarihin en büyük kültür katliamını oluşturan korkunç bir barbarlık hareketi başlatmıştı.
Köylü budala bu arada klasik Batı müziğini de yasaklamıştı. Kızıl Muhafız dediği cani güruhunu söz konusu musikiyle uğraşanların üzerine sürmüştü.
Viyolonsel kırdırtmış, keman yaktırtmış ve piyano parçalatmıştı.
Ancak atmışlı yıllar sonunda Mao hasımlarını tasfiye edip ‘Yasak Saray’a haremiyle beraber iyicene yerleştiğinde lütuf buyurdu ve Beethoven'ı ‘akladı’.
Parti ciddi ciddi Alman bestakarın ‘ihtilalci ruh’ yansıttığı açıklamasını yaptı. Hangi notaların dinlenebileceği hakkında ‘yüksek yerden’ cevaz çıktı.
* * *
BUNLARI iyi biliyorum, çünkü o cinnet yıllarında ben de kıblem Çin'e dönük yaşıyordum. ‘Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin büyük salaklığına tapınıyordum.
‘Kızıl Kitap’ ezberliyordum ve ‘bozkır kıvılcımı’ tutuşturuyordum.
Ama şükür burjuva kültüründe yetişmişim ve ‘meloman’ denilen gerçek bir klasik uzmanı olmasam bile çocukluğumdan beri bu cins musikiyi çok severim. Dolayısıyla, devrim mevrim nafile, bendeniz yine gizli gizli Satie, Berg, ya da Schubert dinlemeye devam ediyorum. Bach kantatlarında Bolşevik oluyorum.
Anti komünist Stravinsky'nin ihtilalci tınılarından müthiş haz alıyordum.
Fakat dediğim gibi, ‘burjuva’ kimliğimi ve nota zevklerimi gizlemem gerek.
Bu yüzden, ‘proleter devrimci’ evimi artık yol geçen hanına döndürmüş olan ‘yoldaşlar’ aşağıdan kapımı çaldığında, karımın çok haklı olarak söylenmesine rağmen, onlar yukarı çıkana kadar ben alelacele plaklarımı saklıyorum.
Pikaba yalnız Beethoven koyuyorum. ‘7. Senfoni’de ‘presto’ döndürüyorum.
Bu tempolardan hiç hazetmeyen ve müzik ufku ‘Baltasını Biledi’ şarkısının budalalığını aşmayan parti komiseri veya hücre sekreteri sıkıysa laf etsin !
Alimallah elimde kapı gibi Mao fermanı var. Pekin'den takdis edilmişim.
Yallah ‘yoldaş’ yallah, işte buna karışamassın! Beethoven dinleyebilirim.
* * *
FAKAT içim dışım da Beethoven kesti. Artık O'ndan nefret ediyorum.
Alman kompozitörün notaları ruhi esaretimin dehşetiyle özdeşleşiyor.
Beş, yedi, dokuz; pastoral, heroika, noktürn, Ludwig sana bin lanet!
Mao'dan cevaz aldın diye sana ömr-ü hayatımın sonuna kadar mahkum muyum?
Ve gün geldi ki, ne zaman ‘Kızıl Kitap’ı yırttım ve ‘bozkır kıvılcımı’na tükürdüm, işte o an Ludwig von Beethoven'ın bütün plaklarını da kırdım.
Teker teker ve sadist bir zevkle parçaladım. Prangamı berhava ettim.
O gün bu gündür de kendim için Beethoven dinlediğimi hatırlamıyorum.
* * *
‘BÜYÜK Kültür Katliamı’ndan bu yana otuz küsur yıl geçti. Şarlatanlık bitti. Maocu çapulcuların korkunç suçu tarihin karanlıklar sayfasına yazıldı.
Ben ise kültürde asla ‘devrim’ olamayacağını; zira zaten kültürlerin ancak evrim sürecinde dönüştüğü için ‘kültür’ adını alabildiğini nihayet öğrendim. Ama bunu öğrenirken bedelini çok ağır, çok pahalı ve çok acılı ödedim.
Çünkü heyhat, dahi yaratıcı Beethoven'ı dinlemesini hala öğrenemedim.
Paylaş