Paylaş
Bu tiplerin zavallı hallerini görünce gerçekleri haykıran bilim ve biliminsanları adına utanıyor ve doğrusu yerin dibine geçiyoruz!
Bizim ülkemizdeki kadar kimi branştaki profesörlüğün bu denli ucuz, boş ve beleş olduğu başka bir ülke var mıdır, bilmiyoruz.
Bizdeki bu profesörler, belli ki bunca katmerli cehaletlerini onca tahsille elde etmişler!
Bu tipler, cehalette (bilgisizlikte) profesörler ve dolayısıyla cehalette bunların eline su dökecek kara cahil bulmak mümkün değildir.
Gerçek biliminsanlarını tenzih ederek belirtmeliyiz ki bu tipler evvel emirde sözde ihtisas yaptıkları konunun zır cahilidirler. Bu vahim durum bu haliyle kalsa bir derece...
Bu utanmaz tipler belli ki bir yerlerden yemleniyorlar ve o bir yerlerin adına ahkam kesiyorlar. Küstahça yalanlarını gerçekmiş gibi anlatıyorlar.
Kullanışlı bu tipler, kendilerine verilen görevleri yerine getirmek için, gazete sayfalarını karalayarak ve televizyon ekranlarında boy göstererek yalan ve iftiralarını kusuyorlar.
Sözde Profesör, Devlet-i Aliye-i Osmaniye ifadesini ‘Osmanlı Ailesinin Devleti’ diye yalan ve yanlış söylüyor. Ve ‘Bir aile devleti mensubu olmaktan kurtulduk’ diye zırvalıyor.
Halbuki Osmanlı Devleti’nin adı tüm resmi kayıtlarda, uluslararası yazışmalarda Devlet-i Aliye’dir. Yani ulu, büyük, yüce devlet. Son asırda ise Devlet-i Aliye-i Osmaniye şeklinde ifade edildi. Yani Yüce Osmanlı Devleti.
Arapça’nın Elifba’sını (alfabe) bilen bile elif harfi ile ayn harflerinin farkını bilir. Devlet-i Aliye’deki a harfi elif olmayıp ayn harfidir. Ali isminde olduğu gibi.
Aklı sıra bu yalanı ile Osmanlı devletini küçümseyecek ve kötüleyecek; güneşin balçıkla sıvanacağını sanan bu zavallı değil Türklerin, Batılıların yazdığı Osmanlı tarihini bile okusa oradaki ihtişamı görecek ama nerde!
Bir diğer televizyon programında da yorumcu, Suriye Devlet Başkanı’nın ismini Esed diye söyleyince yine profesör unvanlı başka bir yorumcu, o isim Esed değil Esad’dır diye kükredi. Esed diyen kişi ısrar etti; “Efendim o kişinin ismi Esed, Arapça aslan manasındadır; bendeniz orijinal yazılışını da biliyorum, Türkiye’de yanlış olarak Esad deniyor” dedi.
Sen misin doğruyu söyleyen! Cehalet tahsili yapan profesör adeta çıldırdı: “Burası Arabistan değil, Türkiye’de Esad deniliyor, doğrusu da Esad’dır, Esad denilmesi lazım; Esed denilemez!”
Sonuçta, yalancı profesör, yanlışı bağıra çağıra kabul ettirdi.
İşte burası böyle bir ülke; yalanların, yanlışların en üst perdeden dillendirilip gerektiğinde de zorla kabul ettirilen sahteler ve sahtekârların cirit attığı bir diyar...
Ve bundan dolayıdır ki bu ülkede kırk yıllık ‘kani’ler ‘yani’, ‘yani’ler de ‘kani’ diye bilinir; kimi hainlerin kahraman bilinip kimi kahramanların hain bilindiği gibi.
Önce milleti cahil bıraktılar; okuyanlara da yanlışı doğru diye bellettiler, bunun sonucunda da meydan yeri bu denli sahtekârlara kaldı!
Paylaş