Çokçocuklu aile babası (son)

Sözüm söz, ha bre sürahi sürahi su boca edilen tükenmez küpü gibi altı haftadır uzattığım hikayeyi, işte sizler sağ, bendeniz selámet, bugün bitiriyorum.

Ve dediğim gibi, yok apartmanda kedi köpek beslemek yasak; yok kanaryası, papağanı veya balığı benim paşa keyfimle uyuşmuyor, nihayetinde kendime ‘yalnızlık yoldaşı’ (!) olarak, ‘hamster’ yahut ‘kobay’ denilen o ‘faregiller’ familyasından küçümen yaratığı aldım.

Tombulluğundan dolayı da ‘Bertha’ diye vaftiz edip, tam teçhizatlı kafesini hemen bütün günümü geçirdiğim çalışma odasına yerleştirdim.

Şimdi beklemekteyim ki, yavaştan yavaşa gerçekten ‘yoldaş’ olalım.

*

BEKLİYORUM da, o taraflardan pek ses-sedá yok!

Nadiren kulübeciğinden çıkıyor, fındığını fıstığını yiyip suyunu içer içmez, hemencecik tekrar oraya dönüyor. Kapıyı bacayı da talaşla iyicene kapatıyor.

Daha dün bir bugün iki dedim ve yeni ortama alışmaya çalıştığını düşündüm.

Ayrıca da, durmadan cigara içtiğimden, belki dumandan rahatsız oluyordur diye işkillendim.

‘Bertha’cığın narin ciğerlerini zehirlemeyeyim diye pencere açık çalışıyorum.

*

NEYSE, haneme şeref bahşettiğinin daha üçüncü sabahıydı ve ekran önünde bir ‘ciddiyet’ (!) yazısına başlıyordum ki, çok hafiften sesler işitir gibi oldum.

Önce, acaba internet hergeleleri şimdi de sesli virüs icat edip onu mu gönderdiler diye dehşet korkuya kapıldım.

Acilen, antivirüs programıyla aparatı baştan sona taradım. Tertemiz çıktı.

Fakat sesler arada bir tekrar işitiliyor ve de ‘Bertha’nın yönünden geliyor.

Allah Allah, ne olabilir ki?

*

BİR müddet sonra merak ağır basınca, acep bana ‘can yoldaşı’ olmayı reddettiğinden iki gözü iki çeşme ağlıyor mu diye kafesi açmaya karar verdim.

Açtım ve sonra da, usul usul kulübesini kaldırdım.

Ne gördüm dersiniz?

*

EFENDİM, yemin ediyorum ki, bir değil, üç değil, beş değil, tam dokuz tane ve de boyu bosu yüksük yarısını geçmeyen ‘bebek hamster’ler, talaşın üzerine yan yatmış ‘Bertha Hanım’ın memelerine yapışmışlar, çekiştirip duruyorlar!

Neee?

Şimdi gel de, oracıkta şakkadanak düşüp bayılma!

*

YAHU, hayvanı bana o ‘pet shop’ dükkanında satan tezgahtár kız ‘yavru’ olduğunu söylemişti.

‘Yavru’ya (!) kitakse! Eh belki ‘yavru’ (!) ama, belli, ‘o biçim’ (!) yavru!

Canına yandığımın, demek dükkan kafesindeyken erkek hemcinsleriyle işi çoktan pişirmiş ve de karnını şişirmiş ki, bana geldiğinin daha üçüncü günü işte esas ‘yavru’ları dışarı koyuverdi.

Hani tombulluğundan dolayı ve 1. Savaş’taki Alaman topunun ‘Şişko Bertha’sına atfen aynı isimle vaftiz etmiştim ya, işte Vehbi’nin kerrakesi ortaya çıkıverdi.

Pekiii, ben ne halt edeceğim?

*

EVET, lütfen bana akıl verin aziz okuyucular, şimdi ne halt edeceğim?

İşin içinden nasıl sıyrılacağım?

Sanki kendiminkiler yetmiyormuş gibi, dokuz doğuran ‘Bertha Hanım’ bir de bana dokuz doğurtup bu fakiri kelimenin tam anlamıyla ‘çokçocuklu aile babası’ kıldıktan sonra, paçayı hangi yol ve yordamla kurtaracağım?

Eh, yavruları kubura atıp üzerlerine sifonu çekecek kadar bir vahşet insanı olmadığımdan, tabii ki bunların biraz büyümesini beklemek zorundayım.

Tamam da, işte mal meydanda ve zaten internet sitesinde okudum, meğer ‘hamster’ler pek küçük yaştan itibaren aşna fişneye başlar ve her iki ayda bir, bir batında on ikiye kadar varan veletlerini şıppadak ‘yumurtlayıverirlermiş’(!)?

Bu takdirde, şu kadar çarpı kare, çarpı şu kadar çarpı kare, hesabı siz yapın, kısa bir süre sonra ben ‘çokçocuklu aile babası’na falan değil, maazallah ‘çoksürülü hamster reisi’ne dönüşürüm.

Ey, altı haftadır niçin konunun etrafında dönüp bir türlü sadede gelemediğimi artık anlamış olması gereken aziz okuyucu, tekrar sana soruyorum, şimdi ben Bertha’nın çocukları, torunları ve torunlarının torunlarıyla ne halt eyleyeceğim?
Yazarın Tüm Yazıları