Paylaş
Fotoğraflarda gördüm, aman efendim aman, o ne şiddet ve o ne celâl!
Kumaşın bir uçunu bir hanım, diğer ucunun da başka bir hanım çekiştiriyor ki, sanki tek parti CHP’si döneminde Sümerbank’a bir top patiska gelmiş de kapanın elinde kalıyor.
Her halükarda, aferin teyzelerime! Bravo! Hatta İtalyanların dediği gibi, bravissimo!
O pamuk elleri, o manikürlü tırnakları, o pomatlı avuçları dert görmesin ve de amin!
EFENDİM, yukarıdaki çok şaşaalı ve çok anlamlı protesto şundan kaynaklanmış:
Malûm, “Hilafetin ilgasına ve Hanedan-ı Osmaniye’nin Türkiye Cumhuriyeti Memalik-i Hariciyesine Çıkarılmasına” dair kanun 1922 yılının 3 Mart’ında onaylanmıştı
Dolayısıyla, altı oklu partiye mensup hanımlar böyle bir yıldönümü eylemi gerçekleştirerek “laik Türk kadını”nın (!) varlığını cümle âleme tekrar ispatlamak istemişler.
Tabii bu arada benim tahminin odur ki, söz konusu hanımlar daha sonra “kitsch” döşemeli ve mutlaka Atatürk portreli bir misafir odasında çay saati düzenlemişlerdir.
Bir yandan kurabiye tarifi değiş tokuş etmişlerdir, diğer yandan da aynı yıldönümünü gelecek sene türban, bir ertesi yıl ise başörtüsü yakarak kutlamak planları kurmuşlardır.
SOĞUK şaka bir yana, yukarıdaki rezillik ve kepazelik öyle kör bir cehaleti, öyle vahim bir nefreti ve öyle ilkel bir ideolojiyi gözler önüne seriyor ki doğrusu, ağlayasım geldi.
Kabul, belki burada şunu diyeceksiniz: “be adam, zaten Dersim katliamını canla başla sahiplenmiş, Ergenekon’a gönüllü avukat kesilmiş ve ‘ıslak imza’ya yemin billah kefil olmuş bir CHP’den başka ne beklenebilirdi ki de bu kadar kederleniyordun?”
Haklısınız ama zaten de sırf kederlenmekle kalmıyorum ve üstelik hiddetleniyorum.
HİDDETLENİYORUM, zira hadi Hilafet’in ilgasının Cumhuriyet realpolitiğindeki en jeo-stratejik yanlış olduğu meselesini geçelim. Konumuza girmiyor. Peki ya aşağıdakiler?
Sorarım, o çarşaf yırtmış hatunlardan acaba kaçtı kaçtı, mekânı cennet olsun, son Halife Abdülmecit Efendi’nin üçü ana lisanı gibi olmak üzere altı dil konuştuğunu bilir?
Onların arasında, halife Hazretlerinin hem Doğu’nun, hem Batı’nın kültür derinliğine sonsuz vakıf olduğunu; üstelik kızı Dürrişehvar Sultan portresinden “Haremde Goethe” tuvaline, eserleriyle kalburüstü bir ressam addedildiğini duymuş ve araştırmış olanı var mıdır?
Ve de aynı cadalozlar acaba, Abdülmecit Efendi tarafından ikinci tabloda kitapla çağrıştırılan o laik Goethe’nin aynı zamanda Hafız rubaiyatından esinlenerek şiire döktüğü “Garp-Şark Divanı”nda “Hikmetnâme”ler veya “Tekfirnâme”ler yazdığını bilirler mi?
HAYIR, bilmezler! Aslına bakarsanız da iyi ki bilmezler. Aman, duymasınlar da!
Yoksa CHP’nin o “çarşafa zapturapt” hatunları; CHP’nin o “ötekine nefret” tacirleri; CHP’nin o “vasata selâm” tapınıcıları aynı Goethe’nin aynı “Hikmetnâme”de “Allah’a neden mi müteşekkirim can-ı gönülden / Acı ile bilgiyi ayırdığı için birbirinden. /Yoksa meşakkat çekerdi her hasta / Dermanı hekim kadar tanısa” dediğini ez kaza öğrenselerdi, alimallah Alman dâhinin kitabını da paramparça ederlerdi.
Partinin altı statüko okunu “dermanı tanıyan hekim”in altı ayrı yerine saplarlardı.
Dolayısıyla, varsın CHP teyzeleri önce Hilafet çarşafı yırtsınlar, sonra da misafir odalarında kurabiyat tarifi yapsınlar. Aman istemez, ne son Halife’yi, ne Goethe’yi bilsinler.
Ve mekânı cennet olsun, Abdülmecit Efendi’nin fırçasından tuvale resmedilmiş olan o açık dekolteli ve açık bakışlı kadın da elindeki aynı Goethe kitabından bu defa, “Cehalete gömülür bilge kişi / Münakaşa ne, cahille yok işi” dizelerini okusun!
Paylaş