Paylaş
Söz uçar yazı kalır ve Halep oradaysa arşiv buradadır... Cezayir'deki sosyal faşist cuntanın haziran ayında düzenlediği ve ‘seçim’ diye avanak tavlamaya çalıştığı maskaralığa ilişkin güncel değerlendirmemde, Mağribi generallerin gazına gelerek artık bu ülkede iç savaşın sona ereceği yönünde ahkam kesen kalem erbabının tam tersine, Kuzey Afrika devletinde hiçbir şeyin değişmeyeceğini ve korkunç arbedenin devam edeceğini vurgulamıştım.
Oligarşik diktatörlüğün en ufak bir çözüm getiremeyeceğini belirtmiştim.
Gerçekler inatçıdır, heyhat, olayların seyri bir kez daha beni doğruladı.
Hatta, ‘seçim’ şarlatanlığından bu yana katliamlar daha da arttı.
Nitekim, gün geçmiyor ki, eski Fransız sömürgesinden ulaşan ajans telgrafları filanca köyde boğazlanmış yüzlerce kişiyi veya falanca ‘kazba’da patlayan bombada hayatını yitirmiş onlarca insanı haber vermesin.
Üstelik, vukuatların başkent Cezayir'in hemen güneyinde bulunan ve Cezayir'in kalbini oluşturan Mitica vadisinde yoğunlaşması, ahali arasında gerçek bir paniğe yol açıyor. Bu coğrafyanın sakinleri başka bölgelere göç ediyor.
Cunta tarafından yayınlanan resmi tebliğler ise, her zaman olduğu gibi, bitmek bilmeyen müthiş kaosun sorumlusu olarak ‘İslami terörü’ gösteriyor.
Duy da, inanma !
* * *
Cezayir'le biraz ilgilenenlerin artık apaçık gördüğü bir gerçek var ki, bu ülkedeki ‘İslami terör’ sosyal faşist iktidarı paylaşan ve aralarında çıkar çatışması olan değişik fraksiyonlar tarafından manipüle edilmektedir.
‘Silahlı İslami Grup’ GİA adını taşıyan dinbaz katil güruhu aslında Mağrip devletindeki oligarşinin farklı tandansları tarafından kullanılmaktadır.
Cunta lideri Lamin Zerval kendisine yakın generallerden İsmail Lamari ve Muhammed Beşin'i aracı göndererek ılımlı ‘İslami Selamet Cephesi’ FİS'le gizli pazarlığa mı oturdu; uzlaşma ertesinde de bu örgüt liderlerinden Abbasi Madani ve Abdülkadir Haşani'yi serbest mi bıraktı, hemen akabinde, GİA adına Mitica bölgesinde düzenlenen iki kasaba katliamında yüzlerce kişi boğazlanıyor.
Ama, büyük kışlalar barındıran bu kasabalara askeri kuvvetler ancak ertesi günü giriyor. Zira, söz konusu kışlalara komuta eden ve Zerval'le çatışan daha ‘laikçi’ generaller, velev ki legalist FİS bile olsa dini kesimle diyaloğu toptan reddettiklerinden, tüm İslami cepheyi cani olarak sunmak için düzenbaz taktiğine başvuruyorlar. Halkın kanı üzerinden lanet kumpas kuruyorlar.
Daha ötesi, katiller esrar dumanında yakalanıyor. Oysa biliniyor ki, Cunta'nın silahlandırdığı ve savaş ağalarının denetlediği ‘korucu milisler’ sabah akşam afyon yutuyor. Cinayetler mafya ve kontrgerilla damgasını taşıyor.
Aşiret reislerinden oluşan bu savaş ağaları hem tetikçilik yapıyor, hem de ahaliyi göçe zorlayarak zengin Mitica vadisindeki toprak ve emlağı gaspediyor.
Üstelik, Cunta, laik muhalefetin düzenleyeceği ‘barış yürüyüşü’nü güvenlik gerekçesiyle yasaklıyor. Fakat, 23 Ekim'de gerçekleştireceği mahalli seçim maskaralığını ertelemiyor. Düzenbazlık için ‘asayiş berkemal’ diyor.
Hiçbir toplum projesi olmayan ve petrol rantını paylaşarak yaşayan Cezayir oligarşisi ‘İslami tedhişi’ kullanarak hayatta kalmaya çalışıyor.
* * *
Haziren ayında yaptığım değerlendirmeyi burada tekrar yineliyorum:
Sosyal faşist diktatörlük sürdükçe Cezayir'deki iç savaş dinmeyecektir.
Mağribi generallerinin gazına gelerek ‘normalleşmeden’ dem vuran kalem erbabının safsataları ise bir kez daha gerçeklerin inatçılığına toslayacaktır.
Cezayir'deki tek çözüm demokrasiden ve diyalogdan geçmektedir.
Paylaş