GAZETE, magazin ve çizgi-romanlar hariç, Batı şehirlerindeki tren istasyonlarında en çok iki tür yayın satılır. Zaten de "gar edebiyatı" denilen bu kitaplara rağbet büyüktür.
Tahmin edebileceğiniz gibi, birincisini, "Edepsiz Dulun İhtirasları" veya "Doymaz Nataşa" cinsinden, uçkur sulandıran başlıklarla donatılmış pornografik romanlar oluşturur.
Uzak ve hüzünlü banliyösüne dönen bekár işçi, göçmen çöpçü, bitirim lumpen, kapağı reklam prospektüsünün arkasına sakladıktan sonra, ineceği yere kadar fantazmalarla oyalanır.
* * *
İKİNCİ tür yayınlar ise komplo teorilerinden oluşur. Bunlar hep "esrar" açıklarlar.
Ne bileyim ben, "Batan Kıta Atlantis’i Kim Gizledi"; "Kral Arthur’un Mezarı Nerede" veya, "ABD 11 Eylül’ü Nasıl Düzenledi" gibisinden yalan cevaplarla pazarlanırlar.
Ancak, 2. Savaş Hitler’i hálá büyük prim yaptığından, "gar edebiyatı"nda yok satan komplo teorileri en çok Nazilere ilişkindir. Tam karşınıza, "Şili’deki Führer" kitabı sırıtır.
Sonra, şamanizmden siyonizme ve masonluktan büyücülüğe uzanan ve tüm zıtları aynı potada eriten, "Hitler’in Arkasında Onlar Vardı" türünden "ifşaat" (!) da gırla gider.
Veya, "ulusalcı" yazarımızın da omzuna dövmelettirdiği Svastika yıldızı kastedilerek, "Dünyayı Hálá Gamalı Haç Yönetiyor" buyuran diğer komplo teorileri de yine yok satar.
Hepsinin dönüp dolaşıp geldiği noktayı ise "Thule - Gesellschaft" kurumu oluşturur.
* * *
İSMİNİ Yunan mitolojisinden alan yukarıdaki "Thule", 20. yüzyıl başı Münih’inde ári ırkçı ve pan-cermanist bir etnografya kulübü olarak kurulmuştur. Zaten de aşırı sağı seçmiştir.
Ne var ki, Hermann Göring ve Rudolf Hess gibi Naziler de daha sonra klube üye kaydedildiği için, uydurukçu komplo teorisyenlerine göre Hitler iktidarı bu gizli örgüt sayesinde ele geçirmiştir.
Peki de, hani somut delili? Nerede mantıki ispatı? Berlin’de yaşanan tarih ne oldu?
Eh, adı üstünde komplo teorisi ve dolayısıyla, en ufak bir rasyonaliteyi ara ki bulasın!
Zaten dobra dobra konuşmak gerekirse de, uzak ve hüzünlü banliyö trenlerinde böyle zavallı kitapları hatmeden yolcuların ezici çoğunluğu, söz konusu mantıkçılığı aramaz.
Çünkü onlar, Weimar Cumhuriyeti’ndeki politik, ekonomik ve sosyolojik kaosu, Nolte’den Kershaw’a uzanan farklı tarihçilerin farklı açısından ve kılı kırk yararak incelemezler.
Eh işte, varoş garında inene dek Nazizmin antik "Thule"ye uzandığını "öğrenirler" ki, kendilerinden hep "gizlenmiş" olan bu "gerçek"i (!) keşfetmenin heyecanına kapılırlar.
* * *
HERHALDE anladınız, tüm bunları "Ergenekon" iddianamesinden son sızan ve büyük ölçüde de yukarıdaki gar edebiyatının "Thule"sini hatırlatan "Agarta"dan dolayı anlattım.
Zira, bir metafor olarak bu "Agarta" meselesi hazindir. Her iki durumda da hazindir.
İlkin, yalanlamaya rağmen gerçekliği artık göz çıkartan "darbe günlükleri"ni metne katmamakla zaten baştan zaaf sergilemiş olan aynı iddianame, zanlıların örgüt şemasını bir Orta Asya efsanesine uzandırıyorsa, buradaki mantık silsilesi vehamet arzediyor demektir.
Mitosa itibar etmek, demokrasi ufkumuzu açacağı ve militarist ruhu törpüleyeceği için büyük ümit bağladığımız yargılamayı yok yere hafif kılmaktadır. Gradoyu düşürmektedir.
İdeolojik "ulusalcılık"ı, organik olarak da "Ergenekon"u belirleyenkomplo teorilerini zıt açıdan ama aynı zihin ekseninden ciddiye almak, suçluları ancak ferahlatır.
* * *
FAKAT yook, eğer ikinci ihtimal doğruysa; yani o suçlular Orta Asya "Agarta"sına atıfla iktidarı ele geçirmek hayali kurdularsa, bu olasılık artık hazin bile değil, traji-komiktir!
Dünyadan, hayattan ve dün değindiğim tarihin "esas gidişatı"ndan kopuk "ulusalcı" ideologların ve "Ergenekon" darbecilerinin düzeyini göstermektedir. Sığlık acıklıdır.
Yani, "Agarta" her iki okur için de "gar edebiyatı"dır ki, cumartesiye bırakıyorum.